sponsorlu bağlantılar

24 Eylül 2011 Cumartesi

9.Sınıf Edebiyat Kitabı soruları ve Cevapları

sayfa 140
1-HARNAME’deki olay ve olay örgüsü şunlardır:
*eşeği tanıtılması
*eşeğin sahibinin onu serebest bırakması
*eşeğin otlağa gitmesi,orada otlayan öküzleri görmesi
*eşeği pir eşeğe gitmesi
*eşeğin buğday tarlasına gitmesi
*tarla sahibinin eşeği görmesi
*eşeğin pir eşekle karşılaşması
2-harnamede belirli bir zaman ve mekan ifadesi yoktur.Mesevide ”birgün” şeklinde bir zaman ve ”otlak buğday tarlası” şeklinde de mekan ifadeleri vardır.bu durumda mesnevideki zamanın ve mekanın belirsiz olduğunu göstermektedir
3-harnamedeki kahraman eşek,eşek sahibi,pir eşek ve tarla sahibidir.bu kahraman ve bunların etrafında şekillenen olay örgüsü doğal gerçeklikle ilişkilidir.şair yaşadığı olaylarla ilişkilendirilirse,kendisi yerine eşeği hükümdaryerine eşeğin sahibini,pir eşeği mürşidi,tarla sahibini ise köylüler veya eşkiyalar için sembol olarak kullanmıştır.
4-harnamedeki temel çatışma ”adalet-adaletsizlik”çatışmasıdır.metnin teması ise”elindeki ile yetinmek”tir.
5-metindeki tema ve tema etrafında şekillenen olaylar,sosyal hayattaki bireylerin ellerindekilerle yerinme,onlara rıza gösterme,daha fazlasını elde etmekiçin birtakım yollara sapma ilkeleriyle örtüşmektedir.
6-mesnevi nazım şeklinin özellikleri şunlardır:
*nazım birimi beyittir
*aruz ölçüsü kullanılır.aruzu kısa kalıpları kullaılır.
*her beyit kendi arasında kafiyelidir
*sembolik tarzda yazılır
*olay örgüsü,kişiler,zaman, ve mekan unsurlaı bulunur.
7-harnamenin yazılış amacı yaşanan bazı olayları edebi bir biçimde ifade etmektedir.bu nedenle eserde,şiir dilinin ifade biçimleri kullanılmıştır.mesnevinin şiirle benzer yönleri,ritim,ahenk ve yapı unsurlarıdır.mesnevinin şiirden farklı yönleri ise olay örgüsü ve bu olay örgüsüne bağlı kişiler,zaman ve mekan unsurlarının bulunmasıdır.
8-harnemede kahraman olarak eşek ve öküzün seçilmesi birbiriyle kıyaslanabilecek farklarının olmasındandır.bu farklılık etkenlerle yetinme teması ve onun etrafında gelişen olay örgüsüyle,elindekilere rıza göstermeyen eşek ve eşekten üstün olan öküzün eksiklik ve fazlalıkları üzerine kurulmuştur.
9-verilen beyitlerin ilki kahramanların halini ve ruh durumunu bilen”ilahi bakış açısına sahip bir anlatıcıya;ikinci beyit ise kahraman ağzından yazıldığı için ”kahraman anlatıcının bakış açısı”na sahiptir.
10-anlatıcı olay örgüsünü oluşturmada ve kahramanların ruh hallerini yansıtmada etkilidir.
12-beyitlerdeki ”ılduz” sözcüğü günümüzde yıldız şeklini almıştır.yıldız sözcüğü baht talih anlamındadır. şairde beyitte bizim acaba bahtımız talihimiz yokmudur anlamında kullanmıştır.
13-harnamede şeyhi’nin yaşadığı bir olay sembolik olarak anltılmıştır.şair döneminin mesnevi nazım şeklini kullanan şirlerin en ustasındandır.mutasavvuf olmasına karşın tasavvufi unsur kullnmamıştır.rahat ve lirik bir söyleyişi vardır.şiirlerinin nükte dolu olduğunu ”şeyhi uzatma nalevüahün nüktedandır bilür şahan-şahün”beyitiyle ifade edilmiştir.
14-şeyhi’nin sembolik anlatımı tercih etmesi hem durumnu hem de sosyal eşitlik konusunu daha rahat ve etkili,aynı zamanda edebi ve dikkat çekici bir tarzda ifade etmek istemesindendir…

sayfa 146
Köy hocası:karakterdir. iyi, yardımsever, çalışkan
dinamik
yakalamaya çalışması
olumsuz
var
var
farkında
olabilir

sığırtmaç:karakterdir. ürkek, meraklı, yabani
dinamik
kaçmaya çalışması
olumsuz
var
var
farkında
olabilir

sayfa 154
1)Halk edebiyatıdır
2)ilgisi vardır.bulunduğu toplumdan etkilenir
3)çok karışıktı yapamadım

ÖLÇME DEĞERLENDİRME
1) D,D
2)Kahraman
3)A
4)E

Sayfa 156,157,158

ELEKTRA

-Trajedidir.

Trajedinin Özellikleri

-Konularını tarihten ya da mitolojiden alır.Eskİ Yunan ve Latin tarihi
-Kişiler soylu kimseler olur.(kral,kraliçe,vs..)
-Baştan sona ciddi bir hava içinde geçer
-Trajediler mazmundur.
-Trajediler aynı mekanda geçer yaşanalar 24 saat içinde anlatılır.
-Üç birlik kuralı uygulanır.(olay,yer,zaman akla gelir.)
-Vurma,kırma ,öldürme gibi olaylara seyircinin gözü önünde yer verilmez.Bunlar dışarıda gerçekleştirilir sahne haberi ulaşır.
-Diyalog vekorudan oluşur.
-Koro kadınlar ve ihtiyarlardan oluşur.
-Erdem ve ahlak önemlidir.
-Beş bölümden oluşur.Perde yoktur.Kesintisiz oynanır.Perdenin yerini koro tutar.

CİMRİ

-Komedidir.

Komedinin Özellikleri

-Konularını çağdaş toplumdan ve günlük hayattan alır.
-Argo kelimeler kullanılabilir.
-Vurma,yaralanma gibi olaylara sahnede yer verilir.
-Diyalog ve koro bölümlerinden oluşur.
-Mazmundur.
-Kesintisiz oynanır.
-Üç birlik kuralı uygulanır.
-Beş bölümden oluşur.

Trajedi ve komedinin ortak yönleri

-Mazmundur.
-Kesintisiz oynanır.
-Üç birlik kuralı uygulanır.
-Beş bölümden oluşur.

Trajedi ve komedinin farklı yönleri

-Komedide vurma kırma gibi olaylar sahne içinde canlandırılır.
-Trajedide canlandırılmaz.

HAMLET

-Dramdır.

Dramın Özellikleri

-Konularını günlük hayattan alır.
-Oyunda acıklı ve gülünç olaylar bir arada verilir.
-Nazım ya da nesir biçimde yazılır.
-Kahramanlar her tabakadan seçilebilir.
-Üç birlik kuralına uyma zorumluluğu yoktur.
-Perde sınırlaması yoktur yazarın isteğine bağlıdır.
gerçi forumda vardı ama…

sayfa 166
Tablo
karagöz tip\cahil,…..hacivat tip\bilgili
ikiside dinamiktir…
olumsuz…
sosyal ve toplumsal yapımızdan farkları var…
birbirleri üzerinde etkileri var
karagöz farkında değil,…hacivat farkında
evet olabilir….

5.soru…
temel çatışma…cahil okumuş çatışmasıdır,tema…yanlış anlama
6.soru…
sade dil ve halk söylemleri vardır…
7.soru…
ifadelerde yanlış anlaşılma var…metnin temasıda yanlış anlaşılmadır…
8.soru..
doğaçlama ve karşılıklı konuşmalardan meydana gelmiştir…bu nedenle yazarı yoktur…geleneksel türk tiyatroları anonimdir…sözlü edebiyat ürünleridir…
9.soru…
bellli sözlerle başlar,gölge oyunudur…halk söylemleri vardır…yanlış anlaşılmayla birlikte izleyenleri güldürme amaçlıdır…

SAYFA 170
ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME:
1-Y, D
2-trajedi
3-B
4-A

SAYFA 171:
5- cahil ve okumuş insan arasındaki çatışma anlatılıyor.

SAYFA 172
3.ÜNİTE **ÇME VE DEĞERLENDİRME:
1-Y, D
2-D, D
3- ?
1.boşluk: geleneksel
2.boşluk:modern
4-masal
5-ilahi
6-D
7-A
8-C
9-B

SAYFA 173:
10-D

11-BULMACANIN CEVAPLARI
1-tiyatro
2-ileti
3-sahne
4-zaman
5-çatışma
6-anlatıcı
7-mekan
8-kurgu
9-karakter
10-tip
11-olay
12-bakışaçısı

sayfa 176
1-D,Y
2 -D
3-E
4- Sosyal
5-konu, dil ve anlatım özellikleri, yazar…

sayfa 181
1)bilgi vermek tanıtmak
2)ıtrı hakkında bilgi sahibi olmak isteyen herkesi
3)olur çünkü hayatı kişiliğine etki eder
4)verilen bilgi eksik olur.metin içinde belirli bir anlam vardır.
5)4birim
6)bilgi vermek tanıtmak yaşantısı,kişiliği şahsiyeti
buyrun arkdaşlar hepsi doğru

sayfa 181 ve 182
1,bilgi vermek tanıtmak
2:ıtrı hakkında bilgi sahibi olmak isteyen herkesi
3:olur çünkü haytı kişiliğinede etki eder
4:verilen bilgi eksik olur.metin içinde belirli bir anlam vardır
5:4 birim
6:Bilgi vermek tanıtmak yaşantısı,kişiliği,şahsiyeti

ÖLÇME DEĞERLENDİRME

1:tanıtmak
2:b
3:b ve e
4:d
5:bilgi vermek tanıtmak

sayfa 184
1.soru:sanat ve sanatçının hür olması
2.soru:soyut bir kavram ifade etmektedir
anadüşünce:sanat ve sanatçıya baskıların olduğu
3.soru: -
4.soru:gelir.yazarın duygu ve düşünceleri farklılık gösterir.
anlama yorumlama

sayfa 185
1.soru:
amacı olduğu için bir yazıyla aktarma gereği duyar

Ölçme Değerlendirme:
1.soru : D,D
2.soru : boşluk : yunus emrenin türk dilini en güzel şekilde kullanması
3.soru: D
4.soru:Metnin okuyucuya aktarmak istediğii ileti düşünce bildiri

sayfa 188
1:bir kavramı açıklamak
2:soyut olduğu için anlaşılması çok zor edebiyatla ilgilenenlere daha çok hitap ediyor.
3:Olabilir.farklı anlşatım biçimleri oluşabilir
4: -
5:cvapları kitabın arkasındaki sözlük kısmında var bi gezi yok.gezi:gezilen yerlerin anlatılması
6:felsefi metin
7:günlük gözlemlere yer verilmiş

Anlama ve Yorumlama
1:kişiden kişiy egöre değişir
4:anlatım türü ve konusunu belirler

ölçme değerlendirme:
1: Y
2 : D
2: C
3: Deneme
4: Türü mektuptur.benzetmeler vardır

sayfa 189
Ölçme ve Değerlendirme:
1-İkiside doğru
2-C

sayfa 190
3.soru: söyleyişi(sohbet)
4-anlaşılır bir biçimde yazılmıştır.günümüz Türkçesiyle

sayfa 192
ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME:
1.Y,D
2.A
3.E
4.bilgi verir, farklı açıdan bakmamızı sağlar,okuyucuyu düşündürür…

sayfa 195
ÖLÇME DEĞERLENDİRME:
1: D Y
2: zaman mekan
3:mektup

202. sayfanın hazırlık soruları;
1)yaşadığımız ilin tarihi özellikleri,nüfusu,coğrafi özelliklerini konu alan bir metin yazarak bu özelliklere dikkat ederiz
2)bu soruda bir yazarın veya santçının özelliklerin istiyor ben Ahmet Hamdi Tanpınar’ı örnek verdim ve ve bir metin yazarken dikkat edeceğimiz özellikler yaşadığı zaman,edebiyata katkıları,çevresi zihniyeti,öğrenim hayatı dikkate alınır

sayfa 204
1-)Bu metinde dönemin zihniyeti olarak insanların teknolojik gelişmelrden dolayı geceleri çalışmak zorunda olduğunu bazılarının ise sadece gündüzlerin çalıştığını anlayabiliriz.Ayrıca kıtalar arası uçuşlarında olduğu bu metinden anlaşılır.
2-)Bu metinin yazılış ama bilgi vermek ve yönlerdirmektir. Hedef kitleside uyku sorunu olanlar olabilir
3-)4 birim vardır işte yazdırmayın onların hepisi metinde adları yazıyo
4-)Bu metinin ana düşüncesi uykunun sosyal hayatımızdaki yeri ve önemidir.Yazıldığı dönemle ilişkiside işte o dönemde bazı insanlırın gece çalışmak zorunda olduğundan bazı psikolojik felan filan bozukluklar geçirmesi işte ilişkisi böyle
5-)Burda metin dilin göndergesel işleviyle kullanılmıştır. göndergesel işlev:bilgi vermek için olan vardıya hani işte o.
6-)Metinin konusunu, dil ve anlatımını etkileyen en önemli unsurlardan birisi hitap ettiği hedef kitlesidir. Metinin dili hitap ettiği hedef kitlesine göre farkılılık gösterir.Örneğin bu metinde hedef kitle biz yani cocuklar ya da normal sıradan bir insan değildir. Çünkü burada bazı bilinmeyen kelimeler vardır. Yani terimler vardır sirkadiyen nörötik kortizol senkronizatör vb. yani bunun hedef kitlesi bu sözleri bilen bu sözler hakkında az çok bilgi sahibi olan kişilerdir. eğer hedef kitle biz olsaydık bu kelimerin anlmı bir parantez içinde verilir ya da uzun uzun anlatılırdı.
7-)Bu metin bilimsel metindir makaledir. Makale diyince sadece gazete çevresinde gelişen edebi metinlerdeki makale gelmesin aklınıza bizim hoca böyle dedi ben onun yalancısıyım
8-) -
9-)Bu bir makaledir nerdenmi anlıyoruz?
çünkü ispatlama var sonra hiç bir öznel yargılara yer verilmemiş.

Sayfa 215

1. günlük
2. röpörtaj
3. -
4.tarihi
5.bilimsel
6.makale
7. -
8.fıkra
9.mizah
10.hatıra
11.deneme
12.mektup
13.eleştiri
14.geziyazısı

alkolün etkileri - alkölün zararları

Grafikte görüldüğü gibi 0,5 promil değerinden sonra kaza ihtimali yüksek bir eğilim göstermektedir. Bunun sonucunda kanında 1,00 promil Alkol bulunan sürücülerin %70�inin kazalara sebep olduğu saptanmıştır.

1,00 Kandaki alkol miktarı (Promil)

Alkolün Uyuşturucu Etkileri

Kandaki alkol miktarı arttıkça kişinin denge, görme ve işitme gibi beyinsel fonksiyonlarında azalmalar ortaya çıkar. Kas kontrolü gibi çok önemli duyu ve kontrol kabiliyetleri azalır

Yeşilay neden kuruldu,yeşilay haftası ile ilgili sözler

Sigara, alkollü içki ve diğer uyuşturucu alışkanlıkları ile mücadele veren ve bütün zararlı alışkanlıklardan halkımızın ve bilhassa gençlerimizin korunması için çalışmalar yapan yani umuma (kamuya) hizmet veren, bu sebeple de “Kamuya Yararlı Cemiyetler” arasında yer alan bir kurumdur.

Kamuya Yararlı Cemiyetler, çalışmaları memleket çapında faydalı olan, ülke ve toplum menfaatine hizmet eden cemiyetlerdir. Bu cemiyetlere hükümetimiz çeşitli yardımlar yapar, birçok kolaylıklar gösterir. Yeşilay’ın çalışmaları da bu şekilde ülkemiz ve milletimiz için faydalı görülmüş ve Yeşilay, 19 Eylül 1934 tarihinde toplanan Bakanlar Kurulu tarafından aynı tarih ve 2-1288 sayılı alınan karar ile kamuya yararlı cemiyetler arasına alınmıştır. Aynı zamanda Yeşilay, gönüllü (amatör) bir halk kuruluşu ve genel yapısı ile bir dokümantasyon ve arşiv merkezidir.

Dokümantasyon; kendi konularında belge,bilgi ve haber toplama ve değerlendirme işlemleridir.

Arşiv ise; bu belge ve haberlerin değerlendirilmeleri ile birlikte tasnif edilerek saklandığı yer demektir. İşte bu işlemle elde edilen bilgileri, hazırladığı dokümanlarla (bülten, broşür, kitap, kaset, bildiri, afiş, yazılı başvuru, rapor vb. gibi) kamuya, ilgili makam ve kuruluşlara sunar. Bununla insanımıza ve yetkili özel ve resmî kuruluşlara gerekli olan önlemlerin alınması için uyarı ve önerilerde bulunur.

Hayvanlar neden kış uykusuna yatarlar?

Tüm canlılar, ortam koşullarındaki güçlüklerle baş edebilmek için çeşitli uyumlar sergiliyorlar. Mevsimsel sıcaklık değişimleriyle birlikte, yaşamı tehdit edebilecek ölçüdeki sıcaklıklardan korunabilmek ve gerekli enerjiyi karşılayabilecek miktarda besin bulabilmek gibi sorunlar ortaya çıkıyor. Çoğu canlı, bu güçlüklerin üstesinden gelebilmek için son derece mantıklı bir yola başvuruyor: metabolizmalarını düşürerek bir tür “uyku” haline giriyorlar ve enerji gereksinimlerini en aza indiriyorlar.
Metabolizmanın son derece yavaşlatıldığı, dolayısıyla vücut sıcaklığının düştüğü ve kalp atım hızının azaldığı durgunluk dönemlerine “torpor” adı veriliyor. Bazı hayvanlar, gün içinde de bu tarz periyodik durgunluk dönemlerine girebiliyorlar (günlük torpor). Mevsimlik uykular olarak bilinen kış uykusu (hibernasyon) ve yaz uykusu (estivasyon) ise, birbirini belirli bir düzen içerisinde takip eden torpor evrelerinden meydana geliyor. Her iki olayda da vücut sıcaklığı değişimleri benzer bir modeli izliyor. Vücut sıcaklığı yavaş yavaş düşüyor ve her torporda ulaşılan minimum vücut sıcaklığı daha da azalıyor. Belirli aralıklarla, yuvaya depolanan besinleri yemek ve boşaltım yapmak için kısa uyanışlar görülüyor. Bu uyanışları yapabilmek için de vücut sıcaklığı yükseltiliyor. Kış mevsiminin ortalarına geldikçe ara uyanışlar gittikçe seyreliyor, torporda kalış süresi artıyor ve ilkbahar yaklaşmaya başladığında da torpor süreleri kısalıyor ve hayvan daha uzun sürelerle uyanık kalıyor. Gerçek hibernasyon görülen canlıların tamamında bu model geçerli. Ayılarda görülen kış uykusuysa, birbirini takip eden torpor döngülerinden oluşmadığı ve vücut sıcaklığı da çok az düştüğü için, bu evrensel modele uymuyor ve gerçek bir hibernasyon olarak kabul edilmiyor.
Vücut sıcaklığı ortam sıcaklığına bağımlı olan (soğuk kanlı) hayvanlarda da evrensel hibernasyon modeli görülmüyor. Ortam sıcaklığı çok yükseldiği ya da çok düştüğünde, bu canlılar korunaklı yerlere girerek, durgun (dormant) bir evreye çekiliyorlar. Kış boyunca bir çoğu, onlarcası bir arada olmak üzere, belirli bölgelerde toplanarak kış uykusuna giriyorlar ve bu sayede ısı kaybının çok fazla olmasını engelliyorlar. Sucul hayvanlarsa, su içindeki korunaklı yerlere ya da dip çamurunun içine saklanarak kış koşullarını atlatabiliyorlar. Soğuk su oksijen bakımından daha zengin olduğu için, derileri ya da solungaçları yardımıyla rahatlıkla solunum yapabiliyorlar. Kurbağalardaysa tam anlamıyla bir “donma” gerçekleşiyor. Donma etkisiyle vücut boşluklarında ve deri altında oluşan sıvı kristalleri nedeniyle ölmelerini engelleyen şeyse, yaşamsal organlarında çok yüksek oranda glikoz bulunması. Bu sayede, metabolik olayları tamamen duran bir kurbağa, ortam sıcaklığı yükseldiğinde “çözülerek”, hiçbir şey olmamış gibi normal yaşamına geri dönebiliyor.

Hibernasyon için evrensel model. Hibernasyona giriş evresinde torpor süreleri
daha kısa ve vücut sıcaklıklarında görülen düşüş daha azken,
toplam sürecin ortalarına doğru vücut sıcaklıkları 2°C’ye kadar düşüş gösteriyor
ve torporda kalış süresi de uzuyor. Hibernasyondan çıkış,
başlangıçtakine benzer şekilde kısa süreli torporlar ve
her torporda artan vücut sıcaklıklarıyla karakterize.

Hibernasyon sürecini yaşayan hayvanların uyku modelleri birbirinden farklılık gösteriyor. İlk göze çarpan farklılık, torpor derinlikleri. Kural olarak, vücut sıcaklığı ne kadar düşürülüyorsa, torpor da o kadar derin oluyor. Çünkü ara uyanışa geçildiğinde, vücut sıcaklığının normal seviyeye çıkarılması gerekiyor ve çok düşük sıcaklıklardan normal vücut sıcaklığına erişmek de doğal olarak daha uzun sürüyor. Bu nedenle, sincaplar ve diğer küçük kemirgenler çok daha derin torporlara giriyorlar ve rahatsız etmeden elinize aldığınızda bile bundan etkilenmiyorlar. Ancak, kış uykusundaki bir ayı, bu süre boyunca vücut sıcaklığını çok az düşürdüğü için, inine girildiğinde kısa bir süre içinde uyanabiliyor.
Bazı hayvanlarsa, bütün kışı hibernasyonda geçirmek yerine, yalnızca çok soğuk dönemlerde metabolizmalarını yavaşlatarak, enerji gereksinimlerini vücutlarında depoladıkları yağlardan karşılamayı yeğliyorlar. Sıcaklıklar çok az da olsa yükseldiğindeyse, yeniden dışarı çıkıyorlar ve besin aramaya devam ediyorlar. Ancak, ne şekilde olursa olsun, kışı yavaşlatılmış bir metabolizmayla geçirecek olan hayvanların tamamında, besin azlığına karşı belirli hazırlıklar yapılıyor. Bir kısmı ara uyanış dönemlerinde tüketebilecekleri besinleri yuvalarına depolarken, bir kısmı da karbonhidratça zengin besinlere ağırlık vererek vücutlarında bolca yağ topluyor. Kış uykusuna yatan canlılar, normal beyaz yağ dokunun yanında, insanlarda yalnızca bebeklik döneminde görülen kahverengi yağ doku da oluşturuyorlar. Özellikle beyin ve kalp gibi yaşamsal organların çevresinde oluşturulan bu özel yağ doku, kış uykusundan çıkış zamanı geldiğinde, bu organların hızlı bir biçimde ısıtılmasını sağlıyor. Bazı hayvanlar, ara uyanışları sırasında sınırlı olarak güneşten gelen ısıyı da kullanabiliyorlar.
En iri cüsseli kış uykucuları olarak bilinen ayılar, 5 ay ya da daha uzun bir süre boyunca hiç uyanmadan, dolayısıyla da yemeden, içmeden, boşaltım yapmadan ve de hareket etmeden kış uykusunda kalabiliyorlar. Enerji kaynağı olarak yalnızca beyaz yağ dokuyu kullanmaları nedeniyle vücut proteinlerini yıkmıyorlar ve bu sayede de vücutlarında üre birikmiyor. Bu kadar uzun süre hareketsiz kalmalarına karşın kemik ve kas erimesi gibi sorunlar yaşamamaları, tıp alanında çalışan araştırmacılar için ilgi çekici.
Besin yelpazelerinde çeşitli meyveler, hemen her türlü kabuklu yemiş, çiçekler, kökler, yapraklar, hatta küçük kuşlar ve memeliler bile bulunan ayılar, yaz aylarının sonlarına doğru karbonhidrat bakımından zengin besinlere ağırlık vererek kilo almaya başlıyorlar. Sonbahar aylarının gelmesiyle birlikte de, yapraklar, ince dallar ve benzeri bitkisel maddeleri taşıdıkları yuvalarında, kış uykusunu geçirecekleri yeri hazırlamaya başlıyorlar. Bu hazırlıklar tamamlandığında ayı da inine giriyor ve metabolik etkinlikleri düşüyor. Kış uykusu boyunca, vücut sıcaklıklarını 30-31 C derece civarında tutabilen ayıların aksine, yer sincapları ve yedi uyurlar gibi küçük kemirgenlerde vücut sıcaklığı 3-4 C dereceye kadar düşebiliyor. Bu nedenle bu sevimli canlılar, ara uyanışlar yaparak vücut sıcaklıklarını yükseltmek, depoladıkları besinleri yemek ve boşaltım yapmak zorundalar. Ayılar, yüzey alanı/kütle oranlarının düşük oluşu sayesinde vücut sıcaklıklarını çok daha rahat koruyabiliyorlar. Vücutlarını yüksek sıcaklıklarda tutabilmeleri, tehlike anlarında kendilerini korumalarına yetecek hızda uyanabilmelerini de sağlıyor.
Kutup ayılarındaysa, yalnızca gebe olan dişiler kış uykusuna giriyorlar ve hatta kış uykusu sırasında dünyaya gelen yavrularını emziriyorlar. Ancak, kutup ayısının bir özelliği daha var: bütün bir kış boyunca aralıksız uyuyan akrabalarının aksine, yalnızca ortamda besin az olduğunda kış uykusuna girip, besin bollaştığında da kış uykusundan kontrollü olarak çıkabilmek.

Biz de Kış Uykusuna Girebilecek miyiz?
Fred Hutchinson Kanser Araştırma Merkezi’nde yapılan çalışmada, Mark Roth ve çalışma arkadaşları, hibernasyon davranışı olmayan bir memeliyi hibernasyona sokmayı başardılar. Ortamdaki oksijen miktarı solunuma yetmeyecek kadar az, ancak metabolik etkinliklerin devam edebileceği kadar yüksek olduğunda, hücreler normal etkinliklerine devam etmek istiyorlar ve kısa bir süre sonra yapısal ya da işlevsel hasara uğruyorlar. Roth ve ekibiyse, oksijeni bir anda çok düşük seviyeye çekerek, hücreler kendilerine zarar vermeden metabolik etkinliği sıfıra indirdiler. Yüksek dozlarda ölümcül etki gösterebilen hidrojen sülfit gazının etkisi altında, farelerin vücut sıcaklıkları 20 C kadar azaldı, solunum hızları dakikada 120’den 10’un altına düştü ve 6 saatlik başarılı bir metabolik durgunluk sonrasında oksijenle karşı karşıya bırakıldıklarında, hiçbir yan etki görülmeksizin normale döndüler.
Kuzey Carolina Üniversitesi araştırmacılarından Matthew Andrews de, hibernasyonun başrol oyuncuları gibi görünen iki geni tanımlamayı başardı. PL ve PDK-4 olarak adlandırılan bu genlerden ilki, karbonhidrat metabolizmasını durdurarak, vücutta depolanan glikozun beyin ve merkezi sinir sistemi tarafından kullanılmak üzere ayrılmasını sağlıyor. Diğer gen de, depolanan yağ asitlerini yıkarak kullanılabilir yağlara çevirebilen bir enzimin üretimini kontrol ediyor. Araştırmacılar, bu iki genin insan vücudunda da benzer şekilde davrandığını ortaya koydular. Örneğin, görevi glikozu saklamak olan PDK-4 geni, bizim vücudumuzda uzun süreli açlık halinde tetikleniyor. Şimdiyse, bu genetik süreci hangi mekanizmaların başlatıyor olabileceği konusundaki araştırmalar devam ediyor. Şüphelilerden biri, üretimi günlük güneş ışığı etkisi altında olan melatonin. Ayrıca, hibernasyon süresince vücuttaki yağ kaybından sorumlu genlerin tanımlanması durumunda, bu veriler kilo sorunu yaşayan hastaların tedavisinde de kullanılabilecek.
Kalp krizi, felç ve benzer travma hallerinde hasarlı dokunun iyileşmesi, bu dokulara ulaşan oksijen miktarının yüksek olmasıyla doğru orantılı. Dolayısıyla, vücudun toplam oksijen gereksiniminin azaltılması, bu gibi durumlarda oksijenin doğrudan hasarlı dokuya ulaşmasını ve iyileşme sürecinin de hızlanmasını sağlıyor. Bu nedenle, farelerde görülen bu durum, söz konusu hastalıkların tedavisi için son derece umut verici. Hibernasyon teknolojisinin kullanım alanlarından birisi de organ nakli olacak. Nakil için bekletilen organlar, derin bir “uykuya” sokularak, güvenli bir şekilde korunabilecek.
Bir diğer düşünce de, uzun süreli uzay yolculuklarına gönderilecek insanların uzun süreli torpora sokularak, yaşlanma etkilerinden ve bu yolculukların fizyolojik stresinden uzak tutulabileceği. Avrupa Uzay Ajansı (ESA) ve ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), şimdilerde bu konuda hararetli çalışmalar yürütüyor. Geçtiğimiz yıl içerisinde yapılan bir çalışma sonucunda hibernasyona girdiği keşfedilen ilk primat olan Madagaskar tombul kuyruklu cüce lemuru (Cheirogaleus medius), bu çalışmalara büyük umut ve hız kazandırdı.
Kim bilir, filmlerde izlediğimiz bilim kurgu senaryolarının gerçek olması için, hayvanlar belki de bize sandığımızdan çok daha fazla sır verebilir..

Böcekler kışın nereye kayboluyor?
Böceklerin büyük bir çoğunluğunda, kış aylarında “diyapoz” adı verilen bir durgunluk dönemi görülüyor. Bu süreçte büyüme ve gelişme tamamen duraklıyor, böceğin vücut sıcaklığı düşüyor, kalp atım ve solunum hızı da yavaşlıyor. Başkalaşım geçiren bazı böceklerse, kış aylarını kurtçuk şeklindeki larvalar ya da pupalar olarak geçirmeyi yeğliyorlar. Bazı böcek türleri kışın başında yumurta bırakarak ölüyorlar ve yumurtalar bir sonraki ilkbaharda açılıyor. Bazı küçük böcekler, bakteriler ya da cıvık mantarlar da, kış mevsimini bitkilerin belirli bölgelerinde oluşturdukları “gal” adı verilen koruyucu yapılar içinde geçiriyorlar.

Yazın Uyuyanlar...
Yalnızca kışın değil, yazın da durgunluğa çekilen canlılar var. Amaç yine aynı: besin azlığında enerjiyi tutumlu kullanabilmek. Özellikle uzun ve kurak mevsimlerin yaşandığı tropik bölgelerde yaşayan bazı hayvanlar, “estivasyon” olarak bilinen yaz uykusuna giriyorlar. Estivasyonun seyri, hibernasyon ile büyük benzerlik gösteriyor. Ancak, hayvanın uyku sürecinde ulaştığı en düşük vücut sıcaklığı, metabolizma hızı ve torpor evrelerinin süreleri, kış uykusundan biraz daha farklı. İki kurbağa türüyse (Ceratophrys ornata ve Pyxicephalus adspersus), bu uyku hali sırasında su kaybını en aza indirebilmek için oldukça ilginç bir değişim geçiriyorlar. Kurak mevsimin başlamasıyla birlikte kendilerini toprağa gömen bu kurbağalar, derilerinin bir kısmını dökerek, burun delikleri dışında tüm vücutlarını saran bir koza oluşturuyorlar ve yaz mevsimini, yalnızca nefes alıp verebilen birer mumya halinde geçiriyorlar. Hem yazın hem de kışın torpora giren hayvanlar da var. Ülkemizde de yayılış gösteren yedi uyurların Avrupa’da yaşayan populasyonlarıyla yapılan bir çalışma, bu türün yıl içinde farklı zaman aralıklarında günlük torpor, hibernasyon ve estivasyona girdiğini gösteriyor.

Ülkemizde Yapılan Çalışmalar



Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü araştırma görevlilerinden H. Mutlu Kart Gür, 1998 yılından beri hibernasyon ekolojisi ve memelilerde termoregülasyon (ısıl düzenleme) konularında çalışıyor. Yüksek lisans tezini de hibernasyon konusunda hazırlayan Gür, 2002-2003 yılları arasında Almanya’da DAAD bursiyeri olarak Phillips Üniversitesi Hayvan Fizyolojisi bölümünde, Sibirya hamsterinde çevresel sıcaklığın günlük torpor üzerine etkisi konusunda doktora öncesi çalışmasını tamamladı.
Şu anda üzerinde çalıştığı projede de, ülkemizde ilk kez veri kaydediciler yardımıyla hibernasyon boyunca değişen vücut sıcaklığının modelini çıkarmayı başaran Gür, konuyla ilgili sorularımızı yanıtladı.

Neden yalnızca bazı memeli türleri hibernasyona giriyor?
Endotermik hayvanlar sahip oldukları enerjinin büyük bir kısmını, vücut sıcaklıklarını belirli sınırlar içinde sabit tutmak için harcar. Hibernasyona giren memeli hayvanlar, vücut sıcaklığını ve buna paralel olarak metabolizmayı azaltarak, sahip oldukları enerjiyi korumaya çalışır. Hibernasyona girmeyen memelilerin ısı kaybını dengelemek üzere geliştirdiği başka stratejiler vardır. Yüzey alanı/hacim oranı, büyük vücutlu memelilerde küçük memelilerinkinden daha düşük olduğu için büyük memeliler düşük sıcaklıkları daha rahat tolere ederler. Diğer taraftan, büyük memeliler yağlanma, post kalınlığını ve veya yoğunluğunu artırma ile izolasyonunu artırabilir. Arktik tilki metabolizmasını arttırmaksızın - 40oC’ye kadar hayatta kalabilir.
Hibernasyona girmeyen küçük memeliler, yağlanma ve post kalınlığındaki artışı, çok etkin şekilde kullanamazlar. Bazal metabolizmayı attırarak, dolayısıyla daha fazla ısı üretmek yoluyla vücutlarından ısı kaybını dengeleyebilirler. Ancak, metabolizmadaki artış devamlı şekilde enerji girdisi gerektirir. Diyetleri buna olanak tanıyan hayvanlar mesela sivri burunlu fareler kış aylarında bazal metabolizmayı arttırabilirler. Kış koşullarına uyumda en etkin kullanılan ısı üretim şekillerinden biri titremeye bağlı olmayan ısı üretimidir. Bu ısı üretiminin yeri kahverengi yağ dokudur. Bu dokuda bulunan termogenin adlı protein, oksidasyon enerjisinin ATP şeklinde depolanmadan ısı şeklinde açığa çıkmasını sağlar.
Hayvanların fizyolojileri dışında bazı davranışsal özellikleri de yine vücuttan ısı kaybını önlemeye veya azaltmaya yöneliktir. Kış aylarında yaşanan enerji krizi, besin kaynaklarını değerli hale getirdiği için bazı hayvanlarda kış teritoryalitesi görülebilir. Uygun termal özellikteki beslenme alanlarının seçimi, ısı kaybını azaltan davranışlardan biridir. Mesela, orman sivri burunlu faresi yaprak tabakası altındaki toprak katmanını beslenme alanı olarak kullanır. Detaylı yuva yapımı, bir araya kümelenme davranışları da yine vücut sıcaklığını korumaya yönelik davranışlardır. Paradoks gibi görünmekle birlikte bazı hayvanlar vücut ağırlığını azaltarak toplamda ihtiyaç duyduğu enerji miktarını azaltır.
Benim yurt dışında üzerinde çalıştığım Sibirya hamsterleri (Phodopus sungorus) belli bir süre kısa gün koşullarına maruz kalmanın ardından vücut ağırlığını azaltır. Yine gün ışığı bilgisiyle kahverengi yağ dokunun termojenik kapasitesini, diğer bir deyişle titremeye bağlı olmayan ısı üretim kapasitesini arttırır.

Hibernasyondan aniden çıkan bir hayvanda, ne gibi fizyolojik değişimler gözleniyor?
Gerçek hibernatörlerde, derin uyku halinde vücut sıcaklığı 3-4 C’ye kadar düşebiliyor. Ara uyanışlar ve son uyanış sırasında vücut sıcaklığının bu düşük düzeyden eski yüksek seviyesine (36-37oC) ulaştırılması belirli bir zaman alıyor. Vücut büyüklüğü ve çevresel sıcaklık hayvanın ne kadar zamanda ısınacağını belirleyen faktörler arasında. Anadolu yer sincabı için konuşacak olursak, ara uyanış sırasında ilk önce vücudunun osilasyonlar yaptığını görürsünüz. Uyarılan kahverengi yağ dokudan açığa çıkan ısı ile vücut belirli bir düzeye kadar ısıtılır. Daha sonra hayvan titremeye başlar. Kalp atımları ve solunum hızı yükselir. Bu süre zarfında elinize alırsanız, vücut sıcaklığı düşük olmasına rağmen, strese bağlı idrar yapma gözleyebilirsiniz. Ancak, sizi ısırabilecek kadar kendinde değildir. Ara uyanışı tamamladığında vücut sıcaklığı, metabolizması, kalp atım hızı, solunum hızı eski normal düzeyine yükselmiştir. Aktiftir, ancak kafesin bir köşesine kıvrılarak uykuya geçer. Zaten uykudan çıkmamış mıydı diyebilirsiniz. Ancak hibernasyondaki memelilerden alınan EEG kayıtları, bu hayvanların uyumadığını, aksine uykusuzluk çektiğini göstermektedir. Zaten enerji maliyeti yüksek ara uyanışların uyumsal değerini açıklamak için ileri sürülen hipotezlerden biri de uyku açlığının giderilmesi için hayvanların ara uyanışlar yaptığıdır. Yani dilimize ‘’kış uykusu’’ olarak geçen hibernasyon, sanıldığının aksine bir uyku dönemi değildir.
Hibernasyondaki bir hayvan, her ara uyanışta enerji depolarının bir bölümünü tüketir. Hibernasyondan başarılı şekilde çıkabilmek için de, bu enerji deposunu idareli şekilde kullanmak zorundadır. Bu nedenle, hibernasyondaki bir hayvanı uyandırmaya çalışmak, ya da uyanmasına neden olacak bir rahatsızlık vermek son derece risklidir.

Bir hayvanın hibernasyondayken donarak ölmesi mümkün mü?
Endotermik hayvanların beyinlerinde vücut sıcaklığının kontrolünden sorumlu olan (termoregülatör) merkezler bulunuyor ve bu merkezler hibernasyon süresince aktif kalıyor. Toprak sıcaklığında tehlikeli bir düşüş söz konusu olduğunda, bu merkezler hemen bir alarm cevabı oluşturarak hayvanın ya vücut sıcaklığını bir miktar yükseltmesine ya da tamamen torpordan çıkmasına neden oluyor. Bazı durumlarda hayvanın kış uykusu için biriktirdiği yağ rezervleri yetersiz kalıyor. Bu durumda kış uykusunu sonlandıramadan ölebiliyor.

Hibernasyon çalışmalarında karşılaşılan zorluklar neler?
Kontrollü hibernasyon çalışmalarının yürütülmesi için, öncelikle uygun ve kontrollü koşullara sahip bir mekan gerekli. Deney hayvanları için hazırlanan normal laboratuvarlarda bu çalışmaları yürütmeniz mümkün değil. Çünkü kış boyunca 4-5 C sıcaklıkta, sürekli karanlık veya kısa gün koşullarında tutmanız gerekiyor. Bu mekan, ayak altı, sık sık insanların girip çıktığı bir yerde olmamalı. Mutlaka gürültüden uzak olmalı. Gürültülü ortamlarda, kış uykusunun ritimselliği bozulur, hayvanlar gereğinden fazla (indüklenmiş) yüksek enerji maliyetli ara uyanışlar yaparlar. Bu durum, hayvanların enerji depolarını boş yere kullanmasına ve kışı geçiremeden ölmelerine neden olabilir.

Arazi çalışmalarında izlenmesi gereken ilkeler ya da uyulması gereken yazılı kurallar neler?
Her ülkenin, kendine göre hazırladığı ve araştırmacıları yönlendiren rehber kitapları ya da yayınları bulunuyor. Bu yayınlar, tüm dünyada kabul gören düzenlemeleri içeriyor. Hibernasyonla ilgili arazi çalışmalarında izlenecek kurallar, genel olarak omurgalı hayvanlarla çalışmak için belirlenen kuralları kapsıyor.
Biz kendi çalışmalarımızda, benim de üyesi olduğum ASM’nin bir yayınını kullandık. Bu yayın, hayvanların nasıl tutulması, nasıl markalanması, bir yerden başka bir yere ne şekilde taşınması, laboratuvarda hangi koşullarda tutulması gerektiği de dahil olmak üzere bir çok konuda bilgi içeriyor. Bu bilgilere ek olarak, araştırmacının çalışacağı türü çok iyi tanıması ve kendi deneyimleri doğrultusunda belirli kurallar oluşturması gerekiyor. Yapılan çalışmalarda izlenen yol, bir bilimsel yayında açıklanmadığı sürece herhangi bir yetkili tarafından kontrol edilmiyor. Ancak, her araştırmacı, alacağı kararlarda hayvan etiğini göz önünde bulundurmalı. Çünkü çalışma ne boyutta olursa olsun, onların yaşamlarına müdahale etmiş oluyoruz. Bunu da, onlar için en az stres verici şekilde yapmamız gerekiyor.

Kaynak : Bilim ve Teknik Dergisi

TRAFİK KAZALARINDAN KORUNMA YOLLARI

a) Alkollü araç kullanmayınız,

b) Emniyet kemerinizi mutlaka takınız,

c) Araç kullanırken dikkatinizi dağıtmayınız,

d) Hız limitlerine uyunuz,

e) Far ayarlarınızı kontrol ediniz ,

f) Tehlikeli sürüş ve yakın takipten kaçınınız,

g) Bisiklet ve motosiklet kullanırken kaskınızı takınız,

h) Karşıdan karşıya geçerken geçiş kurallarına ve ışıklara riayet ediniz,

i) Kavşaklarda durunuz, tehlikeli yerlerde sollama yapmayınız,

j) Acelelikten kaçınınız,

k) Trafikte dikkatli ve hoşgörülü olunuz.

MEHTERin tarihçesi - Mehter nedir nasıl kurulmuştur

MEHTER

Mehter Dünyanın ilk ve en eski alaturka Ordu bandosudur.
Hun'lar zamanındaki adı Tuğ olan ve vurmalı sazlarla nefesli sazlardan oluşan askeri mızıka okulunun Fatih'ten sonra aldığı isim, Hun'lardan beri Türk savaş tekniğinin vazgeçilmez unsuru olan askeri müziğin amacı, çok uzaklardan duyulan ve gitgide yaklaşan gök gürültüsüne benzer yabancı bir müzmin sesiyle düşmanın moralini bozup savaşacak güç bırakmamak, düşmanı teslim almak suretiyle harbi en kısa zamanda bitirmek ve böylece bir bakıma insan kıyımını önlemektir.
Dünyanın en eski askeri bandosu olan mehtere ilk olarak Orhun Kitabelerinde rastlanmaktadır. Bu kitabelerde “Kübürge” ve “Tuğ” olarak anlatılan askeri bandonun,11. yy. yazılmış Divan-ü Lügat-it Türk’te Hakanların huzurunda müzik yaptığını anlatılır. O zamanlarda küvrük (kös), tomruk (davul), çenk (zil) ve nay-i Türkî adındaki sazlardan oluşan “Tuğ” lar, savaşlarda ve özel günlerde müzik yapmaktaydılar. Ayrıca “Tuğ” Türklerde hâkimiyetin de sembolü olmuştur.
Selçukluların T'abılhâne veya Nevbet hane dediği bu kurumda Hunlardan beri ikisi nefesli, dördü vurmalı altı temel çalgı yer almıştır: İslamiyet ten sonra adları zurna, boru (nefir veya şahnay), çevgan, zil, davul ve kös'e çevrilen yurağ, boygur, çöken, çanğ, tümrük ve küvrük. Savaşta ordunun önünde giden kös, davul, nakkare, zil, çevgan, çalpara, çengi harbi, zurna ve boru gibi yüzlerce vurmalı ve nefesli çalgının çalacağı müzik, savaş, tören ve oyun (spor) amaçları için özel olarak bestelenirdi.

Osmanlı imparatorluğuna Anadolu Selçuk Türklerinden geçmiştir. Şöyle ki Osman Gazi'nin kurduğu Beylik; Bizanslılara karşı birçok önlemli savaşlar kazanmış olup topraklarını genişletmiştir. Bu savaşlar neticesinde Osman Gazi'nin, Selçuklu hükümdarı Aladdin Keykubat'a yararlığını göstermek ve bu savaşlarda kazandığı bazı harp ganimetlerini Selçuklu Hükümdarına hediye olarak göndermiştir. Bu arada İnegöl kalesini de kuşatarak beyliğine dâhil ederek büyütmüştür. Bu olaylardan çok memnun kalan Anadolu Selçuklu Hükümdarı adamlarında KARA BALABAN ÇAVUŞ vasıtasıyla 1284 tarihinde Osman Gazi ' ye bir ferman göndererek kendisini kutlamış ve Emirlik payesi ile İstiklal (EGEMENLİK) sembolü sayılan Tuğ, Âlem Tabıl (DAVUL) Nakkare (ÇİFTENARA) Hakkaniyeti, Adaleti temsilinde Ak (BEYAZ) renkte sancak göndermiştir. Osmanlılarca TABLI ALI'i OSMAN adı ile anılan ilk mehter nevbeti (KONSER) 1289 tarihinde Bileciğin bir kasabası olan söğüdün büyük Mescit meydanında Osman Gazi ve silah arkadaşlarının huzurunda bir ikindi vakti ayakta dinledikleri bir nevbet (KONSER) ile Osmanlının hazarda ve seferde çok büyük hizmetler verecek olan Mehter takımı kurulmuş olur.
Osman Gazi ve silah arkadaşlarının ayak üzre dinledikleri bu nevbet (KONSER) Selçuklu hükümdarına gösterdikleri hürmetten dolayıdır. Bu adet Osman Gazi'den sonraki Padişahlarca da devam etmiştir.

Mehterin aynı makamda birçok parçayı art arda çalıp söylemesine nevbet vurma denirdi. Önceleri günde beş kez her namazdan önce nevbet vuran Mehterhane-i Hakanı, II. Mehmet döneminde yalnız ikindi namazlarından önce çalmaya başladı. Bunun dışında cüluslarda, kılıç alaylarında, zafer müjdesi geldiğinde, arife divanlarında, şehzade ve sultanların doğum ve sünnet düğünlerinde de çalardı. Barış zamanında özel yerinde çalan Mehterhane-i Hakanı, seferde padişahın (o yoksa serdarın) çadırı önünde nevbet vururdu. 17. yüzyılın sonunda ve 18. yüzyılda Topkapı Sarayı'nda Demirkapı denen yerde, ayrıca Eyüp sultan, Kasımpaşa, Galata, Tophane, Beşiktaş, Rumelihisarı, Yeniköy, Kavak, Beykoz, Anadoluhisarı, Üsküdar gibi semtlerde geceleri yatsı namazından sonra ve halkı sabah namazına kaldırmak için güneş doğmadan hemen önce nevbet vurulurdu.
Bu olayı tevid eden Hadidi tarihinde şöyle der:

HENÜZ (HALEN) VAR PADİŞAHLARDA ADET
AYAK ÜZRE DİNLERLER ÇALINSA NEVBET

Mehter takımı yüzyıllar boyunca 3 kıtada Asya, Afrika ve Avrupa'da hazarda ve seferde önemli görevler yapmıştır. Bilhassa savaşlarda Türk ordularına verdiği heyecan ve kahramanlık ifade eden Mehter musikisi marşları ile Türk ordusu karşısında bunalan düşman orduları Türk Sancağından önce Mehter takımına hücum ederek onu susturup saf dışı bırakma faaliyetlerine girişmişlerdir.
16, 17 ve 18. yy.da yetişen Bestekâr ve icracıları eliyle askeri musiki sanatının zirvesine ulaşan mehter musikisi hem savaşlar, hem Osmanlı elçi veya heyetlerine eşlik eden şatafatlı takımlar münasebetiyle tanındığı Avrupa'da önce ordu birliklerini, sonra da bestecileri etkilemekte gecikmedi. Daha 1683'te Viyana'ya yürüyen Jan Sobieski'nin ordusuna mehter etkisiyle vurmalı çalgı arttırılmış bir askeri bando eşlik etmişti. Batılıların çoğunlukla Yeniçeri müziği anl***** gelen terimlerle adlandırdıkları mehteri ilk uygulayan Lehler oldu (l741): Avusturya, Rusya, Prusya ve İngiltere de arkalarından geldi.
Daha sonra mehter, bünyesinde barındırdığı sazlardaki değişikliklerle kapatıldığı 1826 tarihine kadar gelişmesini sürdürür.
Mehterhane 1828'de II. Mahmut tarafından kapatılmış, bunun yerine III. Selim'in yakın dostu Napolyon'un emekli bando subayı Giuseppe Donizetti'ye Mızıka-i Hümayun adlı Batı kopyası saray bandosu oluşturulmuştur.
Dünyanın ilk askeri bandosunun tekrar yaşatılmaya başlanması ise Eski Yeniçeri bandosunu ve ordusunu sembolik olarak temsil etmek için mehter: 1914 yılında askeri müze bünyesinde yeniden kurulmuştur. Bu dönemde Mehter musikisini icra eden icracılara ek olarak, bir tuğ takımı ile yeniçeri ortalarını sembolik olarak temsil eden tarihi birlikte mehtere ilave olmuştur. Böylece askeri müzede faaliyete geçirilen mehtere tarihi bir hüviyet kazandırılmıştır. 1.Dünya savaşı, Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin ilk yıllarında askeri müzede varlığını sürdüren mehter: 1935 yılında tekrar kaldırılmıştır.
1952 yılında ise askeri müze bünyesinde Mehter takımını yeniden kurdurularak daha sonraki yıllarda kurulacak Mehter takımlarının da önünü açmıştır. Bu tarihten sonra da Cumhuriyet Türkiye’sinde günümüze kadar yaşatılmıştır.

Göstergenin anlamı ve Dil dışı göstergeler nelerdir ?

1. Dil göstergesi: Söz veya yazıyla gerçekleştirilen her türlü fiil bu gruba girer. Her sözcük bir dil göstergesidir.

2. Doğal gösterge: Doğal güzellikler, yaprakların sararması gibi durumlar doğal göstergelerdir.

3. Sosyal gösterge: Trafik ışıkları, görgü kuralları gibi sosyal ögeler, sosyal göstergelerdir.


Dil dışı göstergeler: Resim, şekil, işaret, hareket, jest ve mimikler bu gruba girer.

- A. Belirti: Amacı olmayan, istem dışı gelişen doğal göstergelere denir. Belirtide gösteren ile gösterilen arasındaki ilişki nedenlidir. Örneğin; dumanın görülmesi ateşin olduğunu gösterir.

- B. Belirtke: İletişim kurma, bir ileti aktarma, bir bilgi verme amacı içeren göstergelerdir. Gösteren ve gösterilen arasındaki ilişki nedensiz ve uzlaşımsaldır. Örneğin; Trafik levhaları

- C. İkon: Dili kullanmadan bilgi ve iletileri aktaran en basit araçlardır. Temelde benzerlik ilişkisi vardır. Örneğin, bir kişinin fotoğrafları, resim, heykel vb.

- D. Simge: Bir toplumda bir gösteren ile gösterilen arasında sürekliliğini koruyan uzlaşımsal ve çoğunlukla da nedensiz olan ilişkiye dayanan görsel biçime denir.

6.sinif matematik geometrik kavramlar konusu

nokta doğru doğru parçası ışın yarı doğru doğrusal noktalar düzlem açının ölçüsü açı çeşitleri dar dik geniş doğru tam açı komşu tümler bütünler açılar yöndeş tanımları vidyomuzda..

Kimya Dersi ve Atomun Yapısı Konusu


Kimyadaki atomun yapısı konusu ortaokul son sınıf ve 9. sınıf yani lise 1. sınıfta işlenen bir konudur.

Eski Ağırlık Ölçü Birimleri nelerdir

http://i39.tinypic.com/ka4k2b.gif

Eski Ağırlık Ölçü Birimleri;

1 okka (kıyye) = 400 dirhem = 1282,945 gr (1280 gr)
6 kıyye = 1 batman = 7,544 kg
44 kıyye = 1 kantar = 100 ludre = 56,320 kg
4 kantar = 1 çeki = 176 kıyye = 225,798 kg
1 kg = 312,5 dirhem = 0,781257 kıyye (okka)
1 kg = 0 okka + 311 dirhem + 12,5225 kırat
1 tonilato = 1000 kg = 4 çeki + 1 kantar + 37,4 okka
1 tonilato = 17 kantar + 31 okka + 183 dirhem
1,5 dirhem = 1 miskal = 4,8 gr
1 dirhem = 4 dünük = 3,2 gr
1 dünük = 4 kırat
1 kırat = 4 bakray = 1/24 misgal
1 bakray = 4 fitil
1 fitil = 2 nekir
1 nekir = 2 kıtmir
1 kıtmir = 2 zerre



Eski Uzunluk Ölçü Aletleri ve Birimleri

1 parmak = 12 hat = 0,03157 m
1 hat = 12 nokta = 0,00263 m
1 nokta = 0,00022 m
1 kulaç = 2,5 zirai =1,895 m (ip boyu, su derinliği, kuyu derinliği vb. için)
1 kara mili = 2500 zirai = 1895 m (kara yolculuğundaki mesafeler için)
1 fersah = 3 mil = 7500 zirai = 5685 m
1 berid (menzil) = 4 fersah = 12 mil = 30900 arşın = 22740 m
1 merhale = 2 berid = 45480 m
1 çarşı arşını = 8 rubu (urup) = 0,680 m (kumaş için)
1 rubu = 2 kirah = 0,085 m
1 kirah = 0,0425 m
1 endaze = 8 rubu (urup) = 0,650 m

Uzunluk ölçü birimlerinde ters dönüşümler:

1 m = 1,319261 zirai = 1 zirai + 7 parmak + 7 hat + 10,8 nokta = 31,656 parmak
1 m = 0,5130740 kulaç = 3 ayak + 11,296 hat
1 km = 0,5276 mil
1 m = 1,470588 arşın = 1 arşın + 3 rubu +1,5 kirah
1 m = 1,538462 endaze = 1 endaze + 4 rubu + 0,6

8. SINIF TÜRKÇE TEST ve CEVAPLARI

. Namık Kemal, gayet büyük ve yuvarlak başlı, yüksek alınlı, kısa denilebilecek orta boylu, şişmanca; omuzları geniş, elleri ve ayakları küçük bir insandı. Burnunun sağ alt tarafında, attan düştüğünde oluşmuş yaradan kalma bir iz vardır.
Yukarıdaki paragrafta hangi anlatım türü kullanılmıştır?
A) Öyküleyici Anlatım B) Betimleyici Anlatım
C) Tartışmacı Anlatım D) Açıklayıcı Anlatım
2. İnsanın değeri, yaptığı işle ölçülür. Etrafımıza şöyle bir
bakmakla bunu daha iyi açıklamış oluruz. Tarihin say-
falarını süsleyen Sokrates’i, Mimar Sinan’ı, Madam ve
Mösyö Curiler’i, Fatih Sultan Mehmet’i, Atatürk’ü bir an
gözümüzde canlandırmak, değerin, yapılan, yaptırılan işlerle sıkı sıkıya bağlantılı olduğunu kanıtlayan delillerdir.
Yukarıdaki paragrafta asıl anlatılmak istenen nedir?
A) Başarılı olan her insan tarihteki haklı yerini alır.
B) İnsanlar yaptıkları işlerin iyiliği ile tarihe geçerler.
C) Başarısız insanlar değersizdir.
D) İnsanlar başardıkları işlere göre toplumların ve dünyanın gözünde değer kazanır
3. Soğuğa dayanmanın en emin çaresi, soğuğu sevmektir.
Hakikaten insan soğuğu aradığı zaman, ne şiddetli olursa olsun, müteessir olmaz. Hayatta zorluklara dayanmanın da en emin çaresi, hayatı sevmektir; insan bir kere hayatı sevince onun bütün külfetlerine katlanır, bu külfetlerin hiçbiri insana ağır gelmez. Sizi de hayata öyle güler yüzle bakar, etrafınızdaki insanlara bir kat daha hürmet edersiniz.
Yukarıdaki paragraftan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
A) Hayatı seven insanlar mutlu olur.
B) Hayatımızı iyi geçirmek istiyorsak onu sevmeliyiz.
C) Mutsuz insanlar, hayatı sevmeyi bilmeyen insanlardır.
D) Zorlukları sevmek, onları yenmemizi kolaylaştırır.
4. Konuşmacının durumu herhangi bir türde yazı yazan bir kişinin durumundan farklıdır. Bir yazar, seslendiği okur kesimiyle yüz yüze değildir. Oysa, genellikle konuşmacı seslendiği kişilerle baş başadır. Bu yüzden seçeceği dil ve anlatım kişisel, kişisel olduğu kadar da doğrudan nitelik taşımalıdır.
Yukarıdaki paragrafta konuşmacının durumu ile ilgili aşağıdaki yargılardan hangisine değinilmemiştir?
A) Konuşmacı seslendiği kişilerle yüz yüze olduğu için bazı
zorluklar yaşar.
B) Konuşmacı seslendiği kişilerle baş başadır.
C) Seçeceği dile dikkat etmesi gerekir.
D) Yazarlar gibi hitap ettiği kişilerle uzaktan seslenmez.
5. Aşağıdaki cümlelerden hangisinin nesnesi belirtili isim tamlamasından oluşmuştur?A) Nedenini bilmediğim bir donuklukla yaşıyorum yıllarımı.B) Nedense annemin topuklu,kırmızı ayakkabıları çocukluğumun en güzel anılarında büyük yer edindi.C) Her şeyin sona erdiğini anlayınca beni aramaktan artık vazgeçti.D) Üzerimden uzun yılların verdiği o korkunç , bitmek bilmeyen yorgunluğunu bir türlü atamadım.6. “ 80 bin civarında göz taramasından geçirilmiş hastamız var.” cümlesindeki anlatım bozukluğunun sebebi nedir?A) Kelimelerin yanlış yerde kullanılması
B) Yanlış kelimelerin kullanılması
C) Anlamca çelişen sözcüklerin kullanılması
D) Özne eksikliği7. Edebiyatın modası geçti mi? Sanata gereksinmesi
kalmadı mı toplumumuzun? ‘Sanata evet’ kampanyaları açılmasına gerek duyulduğuna ve bu kampanyalara rağmen hâlâ yüksek sesle bir ‘Evet!’ gelmediğine göre sanattan umudumuzu kestik mi? Nasıl yücelteceğiz insanımızı sanatsız? Karanlık düşüncelerin fal, burç,astroloji çıkmazından nasıl kurtaracağız? Televizyon programları- nın yapay yorumu yerine nasıl gerçek sanatın doygunluğuna ulaşacağız?
Yazar aşağıdakilerden hangisinden yakınmaktadır?A) Televizyon programlarının çok izlenmesindenB) Sanat için ses getirmeyen kampanyalar düzenlenme-sindenC) Sanatın hak ettiği önemini yitirmesindenD) Toplumun artık sanata ihtiyaç duymamasından8. ............... Ne demek istediklerini çoğu zaman çıkarırsınız; ama tahmin ettiğiniz anlam ile söyledikleri sözden çıkan anlam çok farklıdır. Bu durumda tahmininize mi güveneceksiniz yoksa duyduğunuza mı?Yukarıdaki paragrafın başına aşağıdakilerden hangisi getirilebilir? A) Bazı insanlar çelişkili konuşmayı sever.B) İnsanları ne düşünecekleri konusunda şaşırtmak çok eğlencelidir.C) Bazı insanlar ileri geri konuşmayı marifet zannederD) Kimi zaman insanların ne söyledikleri belli değildir.9. Aşağıdaki altı çizili kelimelerin hangisi diğerlerinden farklıdır?A)Öğretmenin sözlerinden sonra sınıftaki hiç kimsede ses çıkmadıB)Toplumun isteklerine cevap vermek gerekir C)Bunca yalandan sonra milleti nasıl inandıracaksın buna? D)Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir! 10. (I) Batı şiirinde yer yer kendini gösteren duygu düşmanlığını , İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra iç ve dış düzeni bozulan insanlığın çırpınan ve çatışan sorunlara bağlamak hiç de yanlış olmaz. (II) Böylece insanlık bir ölüm kalım kavgası içinde bunalırken, şiirde sevgiden, özlemden, uçup giden dakikalardan, çocukluk ve gençlik anılarından bahsetmek, neredeyse ayıp sayıldı. (III) Tüm bu duygusuzluğun sebebi savaştı.(IV) Ayıp olmasın derken duygunun yerini düşünce; düşün, hayalin yerini gerçek aldı. (V) Ardından da insanlık sorunlarına duyulan ilgi azaldIYukarıdaki paragrafta anlatımın akışını bozan cümle hangisidir?A) I B) III C) IV D) V11. Çocukların çoğu anne-babasının kendini anlamadığındanyakınır. (I)Biraz sohbet edip üzerinde konuştuğunuzda, istedikleri her şeyi yapmalarına izin verilmemesinden şikayet ederler. (II) Bu çocuklar, yasakları anlayış eksikliği olarak yorumlar.(III) Hem anne-babalar hem de çocuklar duyguları anlama ve davranışları kabul etme arasında ayrım yapmadıkları için ‘kuşak farkı’ şeklindeki bahanenin ardına sığınılır. (IV)Anne-babalar çoğu kez sözlerinin dinlendiğini kanıtlamak kaygısıyla gelen isteklerin ardında yatan sebepleri anlamaya çalışmazlar. (V) Bu nedenle çocuklarından gelen istekleri hiç düşünmeden geri çevirirler Yukarıdaki paragraf ikiye ayrılmak istense ikinci paragraf kaçıncı cümle ile başlar?A) II B) III C) IV D) V 12. Aşağıdaki cümlelerden hangisinin yüklemi geniş zamanın hikayesiyle çekimlenmiştir?A) Her şeyi bırakıp yeniden başlamak istiyormuşB) Akşamları kardeşini ders çalıştırırmış.C) Bugün yine otobüsü kaçırdı.D) Geceleri yatmadan önce mutlaka yemek yerdi. 13. Aşağıdaki cümlelerden hangisinde “ bulmak” kelimesidiğerlerinden farklı bir anlamda kullanılmıştır? A) Aradığım kitabı aylar sonra buldum. B) Yeni tanıştığı adamı çok sıkıcı bulmuştu. C) Yabancının sorduğu adresi bulması için ona yardım etti. D) Hayatının insanını aramaktan vazgeçtiği anda onu buldu.14. Aşağıdakilerden hangisinde deyim yanlış anlamda kullanılmıştır? A) Daha ne olacağı belli değil ki dereyi görmeden paçalar sıvama.B) Çok çekindiği dedesini karşısında görünce etekleri zil çalmaya başladı.C) Atık işi bırakıyormuş, her şeyden elini ayağını çekecekmişd Sıkılmadın mı artık vur patlasın çal oynasın yaşamaktan? 15. Aşağıdaki cümlelerden hangisinde kararsızlık söz konusu değildir? A) Bu sene çok ders çalışmalıyım, diye düşünüyorum.B) Bir anda her şeyden vazgeçmek geliyor aklıma.C) Ettiğimiz kavgadan sonra onunla barışsam mı acaba?D) Duyduklarımdan sonra ne düşüneceğimi şaşırdım.16.Aşağıdaki cümlelerden hangisinde aslında cins isim olanbir kelime özel isim olarak kullanılmıştır?A) Hayat insanı her zaman şaşırtır.B) Kaya, hıçkırarak ağlamaya başladı onu görünce.C) Sevgiyi canlı tutmak bizim elimizde.D) Gül biraz; artık gülmenin zamanı gelmedi mi? 17. Aşağıdaki cümlelerden hangisinde “karanlık” kelimesi diğerlerinden farklı bir anlamda kullanılmıştır?A) Karanlık bastırınca her yeri kötülük kaplar.B) Karanlıkta göz gözü görmüyordu.C) Karanlıktan önünü göremeyince sehpaya çarptı.D) Yüreğindeki bu karanlıktan kurtulmalısın artık.18. Aşağıdaki cümlelerden hangisinde aslında somut olan birkelime soyut anlamda kullanılmıştır?A) Her sabah aynı savaş devam ediyor.B) Yaşamını sürdürmek için seçtiğin yol hiç tekin değil.C) Rüyalarımda her gece seni görüyorumD) Kaderden yana hiç şansım yok.19. Birden bire karşısına çıkan kişiye( ) sen de kimsin böyle( ) diye çıkışınca yabancı ( ) biraz geri çekilerek ( ) ( )Ne diyorsun be adam ( ) ( ) diyerek karşılık verdi bukaba adama( )Yukarıda parantez ile gösterilen yerlere hangi noktalamaişaretleri getirilmelidir?A) (:), (,), (,), (, ), (“), (!), (“), (.)B) (,), (:), (“), (?), (“), (,), (,), (.)C) (:), (,), (,), (:), (“), (?), (“), (.)D) (,), (,), (,), (:), (“), (?), (“), (.)20. “Günümüzde başka kültürlerle iletişim kurmak, farklı ülkelerin insanlarıyla işbirliği yapabilmek, her alanda çok önemli bir yetenektir.”cümlesinin ögeleri hangi seçenekte doğru olarak verilmiştir?A) Özne- Nesne- Dolaylı Tümleç- Nesne- YüklemB) Özne- Dolaylı Tümleç- YüklemC) Zarf Tümleci- Özne- Dolaylı Tümleç- YüklemD) Zarf Tümleci- Özne- Nesne- Yüklem21.Aşağıdakilerden hangisinde ikileme sıfat görevindedir? A) Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden.B) Koşa koşa yanımıza geldi.C) Sınıf sınıf dolaşarak, her yeri aradılar.D) Korkunç korkunç rüyalar gördüm yine.22. Aşağıdakilerden hangisinde ek-fiil kullanılmıştır?A) Geceleri gündüzlerden daha çok severim.B) Aslında uzun zamandır bu işi düşünüyorum.C) Bu diyarın en başarılı insanı benim.D) Karşıdan karşıya geçerken düştü23. Aşağıdaki cümlelerden hangisinde ses düşmesi yoktur?A) İki gecedir uyku uyumuyorum.B) Okulda hırsızlık olayları arttı.C) Bu işten de alnımın akıyla çıktım.D) İşimde oldukça ilerledim.24. Aşağıdaki seçenekler anlam bakımından eşleştirilirse hangisi dışta kalır?A) Çala kalem birkaç satır yazmış.B) Eşyalarımı gelişigüzel toplamıştı.C) Derme çatma bir evde oturuyorlar.D) Kalbim doludizgin sana geliyor.25. Aşağıdaki cümlelerde geçen altı çizili sözlerden hangisi, farklıdır? A) Anlattıklarımı kafası almıyordu.B) Mehmet, kafası işleyen biridir.C) Kafasını kullanıp onları gönderdi.D) Onun her zaman kafası çalışır. 1) B 2) D 3) C 4) A 5) D 6) A 7) C 8) D 9) A 10) B 11) C 12) D 13) B 14) B 15) A 16) B 17) D 18) B 19) D 20) C 21) D 22) C 23) B 24) D 25) A

7. SINIF FEN BİLGİSİ SORULARI

7. SINIF
TEST SORULARI
1- Aşağıdakilerden hangisi duyu organlarımızdan biridir?
a) kalp b) beyin c) göz d) akciğer

2- Aşağıdakilerden hangisi göz kusurlarından birisi değildir?
a) presbitlik b) şaşılık c) daltonizm d) iris

3- Hangi bezden salgılanan hormon kemiklerin uzamasını sağlar?
a) hipofiz b) troit c) epifiz d) pankreas

4- Bağışıklık kaça ayrılır?
a) 1 b) 2 c) 3 d) 4

5- Aşağıdakilerden hangisi gözün ağ tabakasında bulunur?
a) iris – kornea b)kornea – sarıbenek c) iris – kör nokta d) sarıbenek – kör nokta

6- Aşağıdakilerden hangisi omurgalı bir hayvandır?
a) çekirge b) kelebek c) köpek d) solucan

7- Sonradan kazanılan bağışıklık aşağıdakilerden hangisi ile sağlanmaz?
a) aşı b) serum
c) bazı hastalıkları geçirme d) bebeğin anneden antikor alması

8- Duyu, hareket ve zeka merkezleri ile görevli olan organ aşağıdakilerden hangisidir?
a) beyincik b) beyin c) omurilik d) omurilik soğanı

9- Aşağıdakilerden hangisi ikinci derece tüketici değildir?
a) aslan b) inek c) kartal d) tilki

10- Katı haldeki bir maddenin ısı alarak sıvı hale geçmesi olayına ne ad verilir?
a) donma b) buharlaşma c) yoğunlaşma d) erime

11- Aşağıdakilerden hangisi sıcaklık birimlerinden biri değildir?
a) joule b) celcius c) kelvin d) fahrenheit

12- 20 derecede bulunan 600 gr suyu 90°C’ye çıkartmak için ne kadar ısı vermeliyiz?
a) 420 b) 4200 c) 42000 d) 420000

13- 68°F kaç °C eder?
a) 20 b) 40 c) 80 d) 100

14- 650 gr buzun tamamen su haline dönüşmesi için kaç kalorilik ısı gereklidir.
a) 48000 b) 5200 c)52000 d) 48000

15- 600 K’de eriyen bir metalin erime noktası kaç °C’dir.
a) 227 b) 273 c) 327 d) 450

16- Aşağıdakilerden hangisi kütlenin sembolüdür?
a) m b) ?t c) c d) Q

17- Basınç birimleri kaça ayrılır?
a) 4 b) 3 c) 5 d) 7

18- Aşağıdakilerden hangisi basınç birimlerinden biri değildir?
a) atmosfer b) paskal c) bar d) gram

19- Bir yüzeye yapılan basınç 0,01 atmosferdir. Bu yüzeye yapılan basınç baç pascaldır?
a) 10 b) 100 c) 1000 d) 10000

20- Sıcaklığı 80 °F den 125 °F a çıkan bir cismin sıcaklığı kaç °C artmıştır.
a) 45 b) 30 c) 25 d) 15

21- 150gr olan bir su kütlesinin sıcaklığını 10 °C den 50 °C ye çıkartmak için ne kadar ısı gerekir?
a) 600 b) 6000 c) 60000 d) 600000

22- Sıcaklığı 290 °K olan bir cismin, celcius termometresi ile ölçülen sıcaklığı kaç °C olur?
a) 17 b) 27 c) 73 d) 100

23- Yoğunluğu 2,4gr/cm3 olan bir sıvının 100 cm3’ü kaç gramdır?
a) 0,024 b) 0,24 c) 24 d) 240

24- 140 gr 350 cm3 gelen bir sıvının yoğunluğunu bulunuz?
a) 0,0004 b) 0,004 c) 0,04 d) 0,4

25- Birim yüzeye etki eden dik kuvvete ne ad verilir?
a) kuvvet b) basınç c) yüzey d) yoğunluk

26- Açık hava basıncını aşağıdakilerden hangisi ile ölçüyoruz?
a) barometre b) manometre c) termometre d) kalorimetre

27- Deniz seviyesinden 2100 m yükseklikte hava basıncı kaç bardır?
a) 1050 b) 750 c) 75 d)0,75

28- Bir gazın sıcaklığı 273°K’ dir. Bu gaz sabit hacimde ısıtılırsa, hangi sıcaklıkta basınç 6 katına çıkar?
a) 273°K b) 546°K c) 1092°K d9 1638°K

29- Tamamen su dolu bardağın ağzı kağıt kapatılıp, düzgün bir şekilde ters çevrildiğinde, suyun dökülmediği gözlenir. Bunun sebebi aşağıdakilerden hangisidir.
a) su moleküllerinin kağıdı kendine doğru çekmesi
b) kağıdın su etkisiyle bardağın kenarlarına yapışmış olması
c) havanın kağıt üzerine uyguladığı kuvvetin, suyun ağırlığına eşit veya büyük olması
d) kağıdın, suya etki edecek yerçekimi kuvvetini engellemesi

30- 10 cm2’lik bir yüzeye dik olarak 200N’luk bir kuvvet uygulanıyor. Bu yüzeydeki kuvvet kaç N/cm2 olur?
a) 10 b) 15 c) 20 d) 25

31- 400 gr 20 °C de bulunan bir su kütlesinin 60 °C ye çıkartmak için ne kadar ısı gerekmektedir?
a) 6000 b) 16000 c) 32000 d) 64000

32- Aşağıdakilerden hangisi ışınların göz bebeğinde toplanmasını sağlar?
a) saydam tabaka b) göz merceği
c) kör nokta d) iris

33- Beyinciği zedelenen bir kuş için, aşağıdakilerden hangisi doğrudur.
a) uçamaz b) hareket edemez
c) yalpalayarak uçar d) hareketlerinde değişiklik olmaz.

34- Aşağıdakilerden hangisi orta kulakta yer alır?
a) yarım daire kanalları b) üzengi
c) işitme sinirleri d) salyangoz

35- Hangi bezin salgıadığı hormon bütün hücrelerin çalışma hızını ayarlar?
a) tiroit b) hipofiz c) pankreas d) epifiz

36- Aşağıdakilerden hangisine kornea adı verilir?
a) sert tabaka b) saydam tabaka
c) ağ tabaka d) iris

37- Hangisi organlarımızın çalışmasını düzenler?
a) kaslar b) beyincik c) duyu cisimciği d) hormon bezleri

38- Aşağıdakilerden hangisi hava kirliliği nedeni ile ortaya çıkan hastalıklardan biri değildir?
a) kolera b) öksürük c) akciğer kanseri d) kronik bronşit

39- Aşağıdakilerden hangisi kandan elde edilir?
a) aşı b) serum c) glikoz d) ensülin

40- Aşağıdakilerden hangisinde çürükçül yaşama rastlanmaz?
a) şapkalı mantar b) bakteriler
c) küf mantarları d) algler

41- Aşağıdakilerden hangisi besin üreticisidir?
a) bira mayası b) çekirge c) çim d) küf mantarı

42- Doğadaki madde dolanımına en çok katkısı olan beslenme biçimi aşağıdakilerden hangisidir?
a) çürükçül beslenme b) parazit beslenme
c) ortak yaşama d) böcek yiyen bitkiler

43- Güneş enerjisinin aşağıdaki canlılardan hangisinin kullandığı besindeki enerjiye dönüşümü en uzun sürer?
a) yeşil bitki b) atmaca c) yılan d) fare

44- Aşağıdakilerden hangisi yumuşakçalar sınıfındandır?
a) midye b) yengeç c) ıstakoz d) akrep

45- Aşağıdakilerden hangisi iç asalaktır?
a) sivri sinek b) tenya c) bit d) tahta kurusu

46- Omurgasız hayvanların en ilkel yapıya sahip olanı aşağıdakilerden hangisidir?
a) istiridye b) ahtapot c) midye d) mercan

47- Aşağıdakilerden hangisi yumuşakçalar gurubunda yer almaz?
a) toprak solucanı b) mürekkep balığı
c) salyangoz d) midye

48- Tenyaların hangi sistemleri iyi gelişmiştir?
a) sindirim b) solunum c)üreme d) boşaltım

49- Parazit solucanların hangi sistemleri gelişmemiştir?
a) üreme b) sindirim c) solunum d) dolaşım

50- Aşağıdakilerden hangisinin solunum sistemleri diğerlerinden farklıdır?
a) yarasa b) tavuk c) timsah d) ıstakoz

6. SINIF TÜRKÇE TEST ve CEVAPLARI

1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “bir” sözcüğü farklı anlamda kullanılmıştır? A) Şuralarda bir okul olacaktı.
B) Bir yağmur yağdı görmelisin.
C) Bir park biliyordum, onu bulamadım.
D) Dersin ortasında sınıfa bir çocuk girdi.
2. “Çizmeden yukarı çıkmak” deyiminin anlamına en uygun olanı hangisidir?
A) Pahalı mallar almaya kalkışmak
B) Başkalarının sırtından geçinmek
C) Başkalarının işini engellemek
D) Bilmediği işlere kalkışmak
3. “Türk Ordusu Sakarya’yı bir yay gibi sarıyordu.” cümlesinde kaç kaynaştırma vardır?
A) 2 B) 3 C) 4 D) 5
4. Hangi cümlede sıfat tamlaması yoktur?
A) Neşeli günlerini anımsıyor
B) Mermer merdivenleri tırmandı
C) Batık gemiyi kıyıya çektiler
D) Durgun sulara bakıyordu
5. Hangi cümlede yazım yanlışı bulunan sözcük vardır?
A) İstanbul’a geldiler
B) İzmir’in Kurtuluşu parçasını okuduk.
C) Selim’in tarlasını gördük.
D) Zonguldağa gidecegiz.
6. Hangi sözcük ismin durumlarından birinde değildir?
A) Defteri
B) Yazıya
C) Kazı
D) Evde
7. “Şiirin genelinde kötümser bir duygu seziliyor.”cümlesinde altı çizili sözcüklerin türü sırasıyla aşağıdakilerden hangisidir?
A) isim, sıfat ,isim
B) sıfat , isim ,sıfat
C) isim,isim ,sıfat
D) sıfat ,sıfat, isim
8. “Küçük çocuk , annesini görünce ağlamayı bıraktı.” Cümlesinde aşağıdaki öğelerden hangisi yoktur?
A) Belirtili nesne
B) Zarf tümleci
C) Özne
D) Belirtisiz nesne
9. Tamlananı zamir olan isim tamlaması hangisidir?
A) Evlerin bazıları
B) Birinin çantası
C) Onun istedikleri
D) Bazılarının davranışı
10. Hangi cümlede yazım yanlışı vardır?
A) Koş,ta uzaklara git.
B) Mutfakdaki tabak kırıldı.
C) Git te cetvelini getir.
D) ”Bir duygu ki esiyor üfül üfül.

Cevaplar :

| 1)C | 2)C | 3)A | 4)B | 5)D |
| 6)C | 7)A | 8)D | 9)A | 10)B

DOSTOYEVSKI’NİN HAYATI, ESERLERİ/KİTAPLARI (

DOSTOYEVSKI’NİN HAYATI, ESERLERİ/KİTAPLARI (YAZAR VE ŞAİRLERİN HAYATI, ESERLERİ)

11 Kasım 1821'de Moskova’da doğdu. Tam ismi Fiodor Mihayloviç Dostoyevski. Babası bir ordu cerrahı, annesi bir tüccarın kızıydı. Annesinin yardımıyla evde başladığı eğitimini özel bir okulda sürdürdü. Babası sert ve acımasızdı. Annesinin koruyucu tavırlarına sığınıyordu. Annesini 15 yaşında kaybetti. 1837'de girdiği Petersburg Askeri Mühendis Okulu’nu bitirdi. Öğrencilik yıllarını Rus ve Avrupa edebiyatının önde gelen yazarlarının eserlerini okuyarak geçirdi. Kısa bir süre askerlik yaptıktan sonra ayrılıp edebiyatla uğraşmaya başladı. Topraklarında çalışan köylüler tarafından öldürülen babasından az bir miraz kalmıştı. İlk romanı "İnsancıklar"ı 1846'da yazdı. 1954'te basılan bu roman ilk Rus toplumsal romanı sayılır. Bu eserin basılmasından sonra ünlendi. 1846'da yazdığı ikinci romanı "Öteki" yeterli ilgiyi görmedi. Ünü giderek kayboldu. 1951 tarihli "Ev Sahibesi", 1848'de yazdığı "Beyaz Geceler" ile "Yufka Yürekli" romanları da ilgi görmedi. 1849'da yazdığı "Netoçka Nezvanova" romanı da beklenen başarıyı getirmedi.

Politikayla ilgililenmeye başladı genç liberallere katıldı. Çar 1. Aleksandr'ın güvenlik güçleri tarafından, "devleti yıkmaya çalıştığı" suçlamasıyla arkadaşlarıyla birlikte tutuklandı. İdama mahkum edildiler. Kendisinin kurşuna dizilmesi hazırlıklarını izlemek onda derin etkiler bıraktı. İdamdan son anda vazgeçildi, Sibirya’da 4 yıl ağır hapse ve 4 yıl askerlik yapmaya mahkum edildi. Sibirya'daki cezaevi günlerinde birlikte yaşadığı mahkumları gözlemleyerek Rus halkını daha yakından tanıma fırsatı buldu. Ancak zor koşullar nedeniyle sara nöbetleri geçirmeye başladı. Bu rahatsızlığın etkileri de birçok eserine yansıdı. 1854'te cezaevinden çıkıp askerliğe başladı. Subaylığa kadar yükseldi. 1857'de dul bir kadınla evlendi. Bu evlilik maddi sorunlarını artırdı. Tekrar yazmaya karar verdi. Askerlik cezasının da bitmesi üzerine Petesburg'a döndü. Yeni Çar 2. Aleksandr'ı destekledi. Kardeşi Mihail ile birlikte "Vremya" adlı bir dergi çıkardı. Bu dergi ve dergide yayınlanan romanları yeniden tanınmasını ve eski ününü kazanmasını sağladı. 1862'de Fransa, İngiltere ve İtalya'yı kapsayan bir yurtdışı gezisi yaptı. Aynı yıl dergi kapatıldı. Dostoyevski, Almanya'nın Wiesbaden kentine gitti. Burada kumara başladı.

Rusya'ya dönüşünde "Epoha" isminde yeni bir dergi çıkardı. 1864'te eşini ve kardeşi Mihail'i kaybetti. Borca battı. Kurtulmak için Avrupa'ya kaçtı. Wiesbaden'de kumarda bütün parasını kaybetti. Yayıncısından borç alıp 1865'te Rusya'ya döndü. 1867'de steno ile romanlarının yazımında kendisine yardım eden Anna Snitkina ile evlendi. Bir kere daha borca boğulduğu için yeni eşiyle yine yurt dışına çıktı. Yoksulluk ve para peşinde ülke ülke dolaştı. Ama romanlarını yazmayı da sürdürdü. Bir kere daha yayıncısının desteğiyle Petesburga'a döndü. Tutucu bir haftalık dergi olan "Grajdanin"in başına geçti. 1 yıl sonra bıraktı. Bu dönemde eksi itibarını ve ününü tekrar kazandı. En büyük romanı "Karamozof Kardeşleri" yazmaya 1879'da başladı. 1880'de şair Aleksander Puşkin'in ölüm töreninde konuşmayı o yaptı. Petersburg Bilim ve Sanat Akademisi'nin edebiyat bölümüne seçildi. Yaşamının son döneminde Petersburg yakınlarında küçük bir kasaba olan Staraya Russa'da yaşadı. 9 Şubat 1881'de burada yaşamını yitirdi. Günümüzde de en çok okunan yazarlar arasında yer alır. Eserlerinde iki dünya savaşı arasında yaşayan bir kuşağı rahatsız eden ahlaksal, dinsel, siyasal konuları etkileyi bir dil ve ustalıkla dile getirdi. Gözlemlerinin keskinliği, ayıntılara verdiği önem, karmakarışık yaşamından çıkardığı sağlam karakterleri ve roman kurgulamadaki ustalığıyla Avrupa'da ve ülkesinde kendisinden sonra gelen hemen tüm yazarlar üzerinde etkili oldu. Batılı ülkelerin edebiyat ve düşün yaşamında önemli bir rol oynadı. Varoluşçuluk akımının temel kaynaklarından biri sayılır.

Eserleri:

Roman:

İnsancıklar (1846)

Öteki (1846, 1978)

Ev Sahibesi (1951, 1970)

Beyaz Geceler (1934, 1983)

Bir Yufka Yürekli (1957, 1985)

Netoçka Neznanova (1937, 1964)

Stepançikovo Köyü (1948, 1973)

Ölü Bir Evden Hatıralar (1946, 1969)

Ezilenler (1957, 1982)

Yeraltından Notlar (1973, 1985)

Suç ve Ceza (1945, 1984)

Kumarbaz (1941, 1986)

Budala (1941, 1985)

Ebedi Koca (1955, 1984)

Ecinniler (1960, 1984)

Delikanlı (1946, 1985)

Karamozof Kardeşler (1940, 1984)

Uzun Öykü:

Amcamın Rüyası (1868, 1973)

Günlük:

Bir Yazarın Günlüğü (günlük) 1975)

Konuşma:

Batı Çıkmazı: Puşkin Üzerine Konuşma (1975)

PEYAMİ SAFA’NIN HAYATI, ESERLERİ/KİTAPLARI

PEYAMİ SAFA’NIN HAYATI, ESERLERİ/KİTAPLARI

Servet-i Fünun dönemi şairlerinden İsmail Safa'nın oğludur. Sivas'a sürgüne gönderilen babasının orada ölmesi üzerine [1901] yılında iki yaşında yetim kalmış, bu yüzden "Yetim-i Safa" adıyla anılmıştır. Babasız büyümenin acılarının yanısıra, sekiz dokuz yaşlarında yakalandığı bir kemik hastalığı dolayısıyla 17 yaşına kadar, bu hastalığın fiziksel ve ruhsal bunalımlarını yaşamıştır. Sonradan bu günlerini ünlü Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı romanında dile getirmiştir. Ayrıca Fatih-Harbiye gibi diğer romanlarında da kendi hastalığının buhranını yansıttığı karakterlere rastlanır.

Hastalık ve savaşın yol açtığı maddî sıkıntılar dolayısıyla öğrenimini sürdürememiş, o sıralar Maarif Nazırı olan Recaizade Ekrem Bey (Recaizade Mahmut Ekrem), bu görevinden ayrılınca onu Galatasaray Lisesi'nde okutma vaadini yerine getirememiş, Peyami Safa da hayatını kazanmak ve annesine bakmak için Vefa İdadisi'ndeki öğrenimini yarıda bırakmıştır. Keaton Matbaası'nda bir süre çalışan Peyami Safa, açılan sınavı kazanarak Posta - Telgraf Nezareti'ne girmiş, Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasına kadar orada çalışmıştır (1914). Daha sonra Boğaziçi'ndeki Rehber-i İttihat Mektebi'nde öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Dört yıl çalıştığı bu okulda, hem öğretmiş, hem de kendi çabasıyla Fransızca'sını ilerletmiştir.

1918 yılında ağabeyi İlhami Safa'nın isteğine uyarak öğretmenlikten ayrılmış ve birlikte çıkardıkları "20. Asır" adlı akşam gazetesinde "Asrın Hikâyeleri" başlığı altında yazdığı öykülerle gazetecilik yaşamına başlamıştır. İmzasız olarak yazdığı bu hikâyelerin tutulması üzerine Server Bedi takma adını kullanmaya başlayan Peyami Safa, daha sonra 1921'de Son Telgraf gazetesinde yazmış, oradan da Tasvir-i Efkâr'a geçmiştir. Daha sonra Cumhuriyet gazetesine geçmiş, 1940 yılına kadar bu gazetede fıkra ve makalelerinin yanısıra, roman da tefrika etmiştir.

1960'lı yıllara kadar başta Milliyet olmak üzere birçok gazete ve dergide yazan Peyami Safa 27 Mayıs'tan sonra Son Havadis gazetesinde yazmaya başlamıştır (1961). Aynı yıl Erzurum'da yedek subaylığını yapmakta olan tek oğlu murat'ın ölümü üzerine büyük bir sarsıntı geçiren Peyami Safa, iki üç ay sonra İstanbul'da ölmüştür.

Yazın Yaşamı

Yazın yaşamına 20. Asır'daki öyküleriyle başlayan Peyami Safa, tam 43 yıl, hemen hemen hiç ara vermeden Türkiye'de yayımlanan tüm gazete ve dergilerde çeşitli zamanlarda fıkra, makale ve romanlarını yayımlamış, son derece verimli bir yazar olmuştur. Kendi kendini yetiştirmiş bir kişi olan Peyami Safa, çağın düşünce akımlarıyla ilgilenmiş, siyasal sorunlar karşısında tavır almış, bu yüzden Türk basınında derin izler bırakan tartışmalara girişmiştir. Bunlar arasında en ünlüleri Nâzım Hikmet, Nurullah Ataç, Sabiha ve Zekeriya Sertel ve Aziz Nesin'le yaptığı kalem kavgalarıdır.

İlk romanlarında sola yakın görüşler taşıyan Peyami Safa, bir hastanın psikolojisini anlattığı otobiyografik romanı Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nu (1931) Nazım Hikmet’e ithaf etmişti. Bu roman hariç, 1922-1939 yılları arasında yazdığı Mahşer (1924), Şimşek (1928), Fatih-Harbiye (1931) ve Biz İnsanlar (1939) adlı romanlarında Doğu-Batı sorunsalını karakterlerde somutlaştırarak işledi. Safa, bu romanlarında, ruh hallerini çözümlemede, kurguda, dilinin kıvraklığında, anlatım tekniklerindeki denemelerde başarılı bulunurken romanlarında düşünceyi öne çıkarması dolayısıyla eleştiriler aldı. II. Dünya Savaşı sırasında Nasyonal Sosyalistlere yakınlaşmasıyla dikkat çeken Safa’nın gerçekçi roman çizgisi Matmazel Noraliya’nın Koltuğu (1949) ile mistisizme yöneldi.

İlk uzun öyküsü Gençliğimiz'i 1922 yılında Peyami Safa, para kazanmak amacıyla yazdığı kimi yapıtlarında, ilk defa ağabeyi İlhami Safa'nın takma ad olarak kullandığı annesinin Server Bedii adını benimsemiş, bu takma adla 80'e yakın ün vermiştir. Bunlar arasında en sevilenler Cingöz Recai macera romanları ile Cumbadan Rumbaya adlı romanı olmuştur.

Peyami Safa, Türk kültür yaşamında yayımlandığı yıllarda hayli etkili olmuş Hafta, Kültür Haftası (1936, 21 sayı) ve Türk Düşüncesi (1953-1960, 63 sayı) dergilerini çıkarmıştır.

Asıl ününü romancı olarak yapan Peyami Safa, bazı uzun öyküleri ile de dikkati çekmiş, yazar Batılı kaynakların bir "Zalim" olarak tanıttıkları hun hükümdarı Atilla'yı aklamak amacıyla aynı adda bir de tarihsel roman yazmıştır.

Beşir Ayvazoğlu'nun yazar (Peyami Safa) hakkında Ötüken Yayınları'ndan çıkmış, biyografik bir eseri bulunmaktadır.

ESERLERİ

Hikaye

Bir gencin hayati (1921)

Gençliğimiz (1922)

Siyah Beyaz Hikâyeler (1923)

İstanbul Hikâyeleri (1923)

Aşk Oyunları (1924)

Süngülerin Gölgesinde (1924)

Ateşböcekleri (1925)

İki Öksüz Arkadaş

Roman

Mahşer (1924)

Bir Akşamdı (1924)

Sözde Kız (1925)

Canan (1925)

Şimşek (1928)

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1931)

Atilla (1931)

Fatih - Harbiye (1931)

Bir Tereddüdün Romanı (1933)

Biz İnsanlar (1947)

Matmazel Noraliya'nın Koltuğu (1949)

Yalnızız (1951)

Oyun

Gün Doğuyor (1937)

Düşünsel Yapıtlar

Zavallı Celal Nuri Bey (1914)

Büyük Avrupa Anketi (1938)

Türk Inkılâbına Bakışlar (1938)

Felsefî Buhran (1939)

Millet ve İnsan (1943)

Mahutlar (1959)

Sosyalizm (1961)

Mistisizm (1962)

Nasyonalizm (1962)

Doğu - Batı Sentezi (1963)

Nasyonalizm - Sosyalizm - Mistisizm (1968)

Osmanlıca - Türkçe - Uydurmaca (1970)