sponsorlu bağlantılar

31 Ağustos 2010 Salı

Hürriyet yazarı Ayşe Arman'nın Kılıçdaroğlu röportajı

arman_1.jpg

Bu fotoğraflar Ankara’da CHP Genel Merkezi’nde Mehmet Turgut tarafından çekildi. Genellikle siyasiler, özelikle parti başkanları, ağır toplar böyle pozlar vermiyor. Kamuoyundaki ciddi imajları bozulacak diye.
Tam bunu yazarken Clinton’ın veda klibi geldi aklıma, bisikletle Beyaz Saray’ı dolaşıp kendisiyle dalga geçişi...
Kılıçdaroğlu da tecrübeli bir satranç oyuncusu, o fotoğraflar poz olsun diye çekilmedi gerçeği yansıtıyor, kim bilir belki de gerçekten kendisiyle satranç oynuyor...

Sizce kafa kafaya mısınız şu anda?
Hayır, her an önde olabiliriz.

Pardon, bu kendinize güven neden?
Anadolu’yu dolaştıkça, yurttaşları dinledikçe, seçim meydanlarındaki heyecanı gördükçe, her an önde olabiliriz diyorum.

Bazen o meydanlar doluyor ama oy, sandığa yansımıyor. Böyle bir korkunuz var mı?
Olmaz olur mu, var! Çünkü hükümet, yurttaşlar üzerinde bürokrasiyi kullanarak çok ciddi baskı uyguluyor. Para dağıtmalar, kömür dağıtmalar, yiyecek dağıtmalar, bunlar avantaj olarak sunuluyor, “Evet oyu kullanmazsanız, bir daha yok!” deniyor. Resmen tehdit. Ayrıca yeşil kart ve çocuklar için ödenen eğitim parasının da kesilmesi söz konusu...

Bunlar ‘şehir efsanesi’ değil yani...
Hayır efendim. Bunun belgeleri var. Daha bir sürü şey var.

Gerçi, ben size itiraf edeyim, diyelim ki bir köyde yaşıyorum, eğer ‘Hayır’ oyları çok çıktığı için bizim köyün yolunu yapmama gibi bir ihtimalleri varsa, ben de ‘Evet’ derim! Kim ister cezalandırılmak?
Ama işte böyle böyle seçim kazanıyorlar. Siz biliyor musunuz onlara oy çıkmadı diye yolu yapılmayan kaç köy var Türkiye’de? Yüzlerce. Elektriği olmayan köy bile var...

kemal2_1.jpg


İyi de sadece AK Parti zamanında olmadı herhalde böyle şeyler...
Doğru ama bunun dozu biraz vardı, bu iktidar döneminde her şeyin ölçüsü kaçtı.

Siyaset biraz da böyle bir şey değil mi, sanki bu tür manevralar, numaralar siyasetin gereği...
Hayır, hayır. Gereği, her yurttaşa eşit mesafede yaklaşmak. Ben, bana oy vermeyen kişiye, hizmet götürmeyerek onu cezalandırma hakkına sahip değilim. Çünkü o, hizmet götürmediğim insan da bana vergi veriyor.

İyi de elinde avucunda zaten hiçbir şey olmayan o vatandaş ne yapacak? Halk, o kadar alışmış ki, sizinkilere, “Niye eliniz boş geliyorsunuz!” diyormuş.
Bakın, insanlar Türkiye’de değişimin önünü açmak istiyorlarsa, “Hayır” oyu vermek zorunda...

Sizin moralinizi bozmak istemem ama ben ‘Evet’ çıkacağını düşünüyorum. Tanıdığım herkes ‘Evet’ diyeceğini söylüyor. ‘Evet’ çıkarsa, yıkılır mısınız?
Ne münasebet. Sonuca saygı duyacağım, başka ne yapabilirim ki? Ne hayır çıktı diye göbek atarız ne ‘Evet’ çıktı diye üzüntüden kahroluruz. Ama şu da var: 1980’deki Anayasası oylamasında yüzde 90 civarında ‘Evet’ çıktı ve şimdi o ‘Evet’lerin ne kadar yanlış olduğunu konuşuluyor. İnsanlar, bilinçlendikçe, kendi anayasalarına, özgürlüklerine ve haklarına sahip çıkmalı. Ben bunu anlatmaya çalışıyorum.

AK Parti, hiç iyi bir şey yapmadı mı?
O çok meşhur lafı tekrarlamam gerekecek: Duran saat bile günde iki kez doğruyu gösterir!

Siz, Başbakan’la yazlıkta komşu olsanız, anlaşabilir miydiniz? O sizin anlaşabileceğiniz biri mi?
Evet. Tayyip Bey olduğu sürece anlaşırız. Hiçbir sorunumuz olmaz. Ama Recep Bey’le anlaşma şansımız yok!

kemal2_2.jpg

Nasıl ayırıyorsunuz ikisini?
Tayyip Bey, halka kopmamış biri. Hepimiz gibi. Normal, sıradan, Ama Başbakan olduktan sonra bu kimliğini unuttu, Recepleşmeye başladı, Recep Bey oldu! Yurttaşlarına bağırıp çağırıp azarladı, tehdit etti, yaşamı farklılaşmaya başladı, başka bir kimliği çıktı ortaya.

Size AKP’nın içinden de dosyaların geldiği doğru mu?
Doğru.

Niye yolluyorlar?
Dillendiremedikleri için... Cesaret edemedikleri için... Dosyalar geliyor biz de bakıyoruz. Ama her an bir dosya çıkarmıyoruz. Çünkü sürekli yolsuzluk dosyaları çıkarırsanız, insanlar alışıyor, sıradanlaşıyor, haber değeri kalmıyor.

Başbakan’ın sizinle ilgili her gün söylediği eleştirilerin dozajı artıyor. Sizce bu ne anlamına geliyor?
Benden çekindiği anlamına geliyor...

Gerçekten böyle mi değerlendiriyorsunuz...
Evet. Sayın Başbakan zeki bir adam, altındaki gücün kaydığını görüyor, gerçekten de zemin kayıyor. Her kayış, onun biraz daha hırçınlaşmasına yol açıyor. Ben gelecekte daha da hırçınlaşacağını tahmin ediyorum.

Siz, birileriyle konuşurken telefonda dikkat mikkat ediyor musunuz?
- Nasıl edeceğim ki?

Sizin de ortaya çıkabilecek utanacağınız bir şey yok mudur hayatta?
Her insanın hayatında şu ya da bu şekilde ortaya çıkmasını istemediği, yaptığından pişman olduğu bir şeyler vardır.

Onları didikliyorlardır diye düşünüyor musunuz?
Her türlü şeyi didikliyorlar. Gayet iyi biliyorum. Devlette şu anda hangi duyarlı merkezlerin harekete geçirildiğini, benimle ilgili, “Acaba ne bulabiliriz?” diye dosyalar oluşturulduğunu biliyorum. Hatta kimlerin yaptığını, o işlerin başındaki kişilerin isimlerini bile...

“Başbakan daha da hırçınlaşacak” diyorsunuz ama siz de ondan geri kalmıyorsunuz ve şakır şakır cevap veriyorsunuz. Siz de Başbakan’ın hırçınlaşmasına çanak tutmuş olmuyor musunuz?
Oluyorumdur. Bir-iki yerde de yanlış yaptım, sizi daha önce itiraf etmiştim zaten, Çağlayan’da, “Erkeksen çık karşıma!” demem hataydı, “Yiğitsen, mertsen çık karşıma” demeliydim.

Bu arada, onun havuzlu villasından kime ne? Sizin partide hiç mi yok? Suç mu insanın havuzlu villasının olması?
Tabii ki değil, ben de o anlamda söylemedim zaten. Keşke herkesin havuzlu villası olabilse. Alın teriyle kazanılmış paralarla alınan havuzlu villaların başımızın üzerinde yeri var. Ama kaynağı meçhul havuzlu villanın kaynağını sorgulamak zorundayız. Affedersiniz ama siz siyasete, ayağınızda yırtık ayakkabıyla başladığınızı, mahallede su ve simit satarak yaşamınızı sağladığınızı söyleyeceksiniz, sonra da birden bire dolar milyoneri olacaksınız. İnsanın kafasının karışmaması mümkün mü? Ben mesleğe girdiğim andan itibaren, sayın Başbakan’ın aldığı aylığın en az iki katını aldım. İkimizin de mal varlığı meydanda, kıyaslanamayacak kadar bir fark var. O zaman açıklasın, onun mal varlığının kaynağı ne? Siyaseten bunu öğrenmemiz lazım.

MADEM DEMEKROSİ DİYORUZ TEKLİFİMİ NEDEN KABUL ETMİYOR
Esas olarak, siz her şeyi bunun üzerine mi kuruyorsunuz: İktidar yanlılarında görülen ani ve sebepsiz zenginleşme...
Benim karşı olduğum, inançları ve etnik kimlikleri sömürerek zenginleşme. Benim vicdanım bunun siyasete alet edilmesini kaldırmıyor.

Sezen Aksu da, Orhan Pamuk da “Evet” verecekleri açıklamışlar, “Keşke bir imkan olsa da şunları ikna etsem” türü düşünceler geçiyor mu içinizden?
Hem de nasıl. Aslında Sayın Başbakan’ı o yüzden televizyona davet ediyorum. O kendi mitinginde bir şey anlatıyor, ben kendi mitingimde başka bir şey. Sonra da bunlar gazetelere bölük pörçük bir ‘atışma’ olarak yansıyor. Oysa vatandaş, ana muhalefet lideriyle, Sayın Başbakan’ı ekranda bir arada görse, kim neyi doğru söylüyor, kim söylemiyor bir de öyle değerlendirse. Fena mı olur akşam yemeğinden sonra bizi dinlese ve kararını verseler? Ama kabul etmiyor...

Çünkü o Başbakan ve iktidar onda, belki de taviz vermek istemiyor...
Ama Amerika’da başkan adayları televizyonlara çıkıyorlar, tartışıyorlar. Madem ‘Demokrasi’ diyoruz, ‘hak- özgürlük’ diyoruz, ‘yurttaşın bilgilenmesi’ diyoruz, e o zaman kabul et teklifimi. Etmiyor. Neden biliyor musunuz? Yanıtını veremeyeceği sorular çıkacak karşısına diye çekiniyor. Ben çok uzun yıllar kamuda çalıştım. 27.5 yıl... Pek çok konuya Sayın Başbakan’dan daha vakıfım. O, danışmanlarıyla gelsin, ben tek başıma olayım...

Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

Yeni transfer olmuş bir futbolcu gibi! Yorgunluk yok bende. Geniş kitlelerle bağlantı kurmak hoşuma gidiyor, herkese dokunmak, tokalaşmak istiyorum. Esnafı, simitçisi, kağıt toplayanı, bu insanların hepsiyle özel, sıcak, yakın ilişki kurmak istiyorum. Beni selamlayanların arasında lokantadan çıkıp gelen bir garson varsa, otobüsü durduruyorum. Bu, benim için çok önemli...

Biraz da merak var, değil mi? Sizi görmek istiyorlar...
Evet, “Yeni biri, bakalım ne söyleyecek ne anlatacak?” Aynı merak bende de var. Vatandaş neden şikayetçi öğrenmek istiyorum, verilen sözler neden tutulmamış, meydanlarda haykırıyorum, Anadolu Ajansı’ndan çıkardığım şeyler, “Bunlar, bunlar yapıldı mı?” Hep bir ağızdan bağırıyorlar: “Hayıııııır!”

Siz CHP’nin uzun zamandır gitmediği yerlere de gidiyorsunuz değil mi?
Evet, Rize’de 10 küsur yıl miting yapılmamış mesela. Bir de şöyle bir yöntem izledik, taşımayla insanları bir yerden bir yere getirmek yerine, biz insanların ayağına gittik. Bir ilde hepsi toplanabilecekken, hayır biz ilçelere gidiyoruz. Günde, 13-14 yere gittiğimiz oluyor. Konya’nın ilçelerinin aşağı yukarı önemli bir kısmına gittik mesela. Seydişehir ve Ereğli gerçekten görkemli mitinglerdi. Gençleri görünce daha çok heyecanlanıyorum.

EVREN BİLE CESARET EDEMEDİ
Anayasa değişikliklerinin doğru algılandığını zannetmiyorum. Şeytan ayrıntıda gizlidir. “Evet” diyeceklerin, bu anayasa değişikliğiyle gelecek değişimlerin farkında olmadıklarını düşünüyorum. Haberleri bile yok. Kenan Evren’in bile elimizden almaya cesaret edemediği bir hakkı, “12 Eylül Anayasa’sını değiştiriyoruz” gerekçesiyle bu iktidar alıyorsa, ben buna nasıl “evet” derim?

SEÇME HAKKI OLMAYAN LOKANTA GİBİ
Lokantada oturuyorum, garson önüme menü getiriyor. “Şu şu yemekleri seçeceğim” diyorum, “Maalesef, tamamını yiyeceksin!” diyor. “Ama seçme hakkım var” diyorum. Cevap: “Hayır, bu lokantada yok!” Anayasa değişikliği istenen 26 madde var ya hepsine “Evet” diyeceksin ya hepsine “Hayır.” Ne alaka? Ne Avrupa Birliği standartlarına ne de Venedik kriterlerini uyar.


kemal3.jpg

BAŞBAKAN`IN TİMSAH GÖZYAŞLARI
Siz anayasa değişikliğini, iktidarın yargıyı siyasallaştırma çabası olarak mı görüyorsunuz...
Görmüyorum, öyle! Eğer siz, yargıyı yürütmenin eline verirseniz, yargıyı siyasallaştırırsınız. Yargıyı siyasallaştırmanın bedelini bu toplum zaten çok ağır ödedi. Adnan Menderes, siyasi bir mahkemede yargılandı. Başbakana timsah gözyaşları döktüren Deniz Gezmiş, yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren bir siyasi mahkemede yargılandı. ‘Adalet mülkün temeli’yse, yani devletin temeliyse, o zaman biz kendi ellerimizle devletin temeline dinamit yerleştiriyoruz. Yargı, bağımsız, tarafsız olmalı. Yargıç, kanunlara ve kendi vicdanına göre karar vermeli. Ama siz onu siyasallaştırırsanız, tıpkı “Benim memurum” gibi, “Benim yargıcım” dersiniz, o yargıç adalet arayan yurttaşın hakkını teslim etmez. Çünkü sizin yargıcınızdır, sizden yana çalışır, sizin haklarınızı korur, vatandaşın değil. AKP’nin bu konudaki karnesi kırık.
Sayın Başbakan Samsun’da dedi ki, “Biz Anayasa Mahkemesi’ne hiç üye atamadık.” Doğru değil, atadılar. Üstelik hileli bir yolla. Koşulları uygun değildi, üst düzey kamu görevi yapmamıştı. Birini alelacele denizcilik müsteşar yardımcısı yaptılar, bir ay maaş aldıktan sonra Anayasa Mahkemesi’ne atadılar. Kim yaptı? Bu hükümet yaptı.
Hileyle Anayasa Mahkemesi’ne üye tayin ederseniz, o mahkemeye saygı kalır mı? O yargıcın verdiği karar doğru bile olsa, bu bizim düşüncelerimizde kuşku yaratmaz mı? Yaratır. Olay bu...

BUNUN NERESİ DEMOKRASİ
Şu anda benim Danıştay’a gitme hakkım var. Ama o hak, bu anayasa değişikliğiyle elimden alınıyor. Yeni anayasa değişikliği kabul edilirse, göreceksiniz, bir sabah, işadamları bile içeri alınabilir, tutuklanabilir, işkence görebilir.
Yasadışı işlem yapıldıysa, onlara yasadışı işlem yaptıran savcı hakkında soruşturma açma yetkisi, sadece bakana ait. Ve siz buna demokrasi diyorsunuz. Bunun neresi demokrasi?

Türkiye, günden güne muhafazakarlaşıyor mu?
Benim yorumum şöyle: Yoksulluk arttıkça, dış dünyayla ilişki kesiliyor, insan kendi iç dünyasına kapanıyor. Oysa, o insanlara iş olanağı sağlarsanız, onları üretici kılarsanız hayata bakışı değişir. Kadını iş yaşamından çıkardık, Anadolu’da yeteri kadar kadın çalışmıyor, çalışamıyor, iş de bulamıyor...

Peki bu da mı Ak Parti’nin suçu!
Elbette. Ben ekonomi okudum. Bizim ekonomi kitaplarımızda ‘istihdam yaratmayan büyüme’ diye bir kavram yoktu. Eğer bir ülkede büyüme varsa, istihdam da artar. Ama gel gör ki, bu hükümet zamanında büyüme var ama istihdam artmıyor. Ve işsizliğe çözüm getirilemiyor.

Bugüne kadar diğer bütün iktidarlarda iş vardı da şimdi mi yok...
Hiçbir zaman işsizlik bu boyutlarda değildi.

Mevcut işlere kendi adamlarını mı yerleştiriyorlar?
Böyle toptan bir suçlama yapamayız. Ama artık Türkiye’de yaygın ve kronik hale gelmiş bir işsizlik problemi var. Gençler arasında yüksek, üniversite mezunları arasında daha da yüksek. Mesela mezun olmuş, atama bekleyen 300 bin öğretmen var. Kendileri oturdular ‘Atanamayan Öğretmenler Platformu’ kurdular. Okullarda öğretmen yok ama öğretmenlerin de atamaları yapılmıyor...

Neden?
Belki bütçe dengesi yüzündendir. 30 bin kişiden fazla alınmayacak deniyor. 30 bin dolunca, başkasını alamıyorlar. Diğerlerini farklı şekilde istihdam ediyorlar, sözleşmeli falan. Ama onun da iş güvencesi yok. Kısacası, Ak Parti yoksulluğun devam etmesini sağlıyor. Sonra da o yoksulluğu siyasal sömürü alanı haline getiriyor. Bu AK Parti’nin klasik politikası. Geçenlerde çok güzel bir pankart gördüm: Aç bırak yalvarsın, cahil bırak sana muhtaç kalsın... Tam da bu!

Kitaplar?
Evvel eski, kitap merakım var. Sahafları dolaşmayı çok severim, bazı kitaplar vardır Türkiye’de 100 tane basılmıştır, bir tanesi de bendedir. Fakat çok fazla kitap oldu şu anda. Ayrı bir yerde duruyor. Belki de bütün kitapları bir üniversiteye bağışlayacağım...

Çocuklarınız ne kadar gurur duyuyor sizinle? Onların siyasetle hiç alakaları yok gibi, genel başkan seçilirken çeşitli görüntüler izlemiştim, “Nereden geldi bu başımıza?” der gibilerdi...
Beni destekliyorlar. Ama medyanın kendilerine ilgi göstermesinden biraz rahatsızlar. Hayatlarını özgürce yaşamak istiyorlar. Bir kızım avukat, İstanbul’da. Oğlum da doktora yapmaya Güney Kore’ye gitti.

Bateri çalan oydu değil mi?
Evet. Orada önce Korece öğrenecek, bir yıl sonra da doktorasını yapmaya çalışacak. ODTÜ’de master yaparken Uzakdoğu ekonomileri üzerine bir çalışması vardı, orayı seçti...

Kore’den bir gelin getirsin de göreyim sizi! “Ne yaparsan yap, sakın bir Koreli ile gelme!” dediniz mi?
Yok canım der miyim, hayat onun hayatı.

Bir de resim koleksiyonunuz varmış...
Evet ama gayet mütevazı bir koleksiyon. Ben resmi seven biriyim, sergileri gezerim. Olanaklarım ölçüsünde aldığım resimler var evde. Hediye olarak gelenler de oldu, onlar tanınmış ressamlar değil. Tanınmışlardan Fikret Otyam var, Ayatullah Sümer’in bir tablosu var, İran’a gittiğimde Dadaşi diye bir ressamdan bir tablo almıştım, bir de bir Gürcü ressamın var. Çok fazla değil zaten...

ERDOĞAN’IN EN SEVDİĞİM ÖZELLİĞİ
Kendinizi İsmet İnönü’yü koltuğundan eden Bülent Ecevit gibi hissediyor musunuz?
Kendimi Kemal gibi hissediyorum.

Başbakan’a 4 bin lira tazminat ödemek zorunda kalmışsınız. Canınınız acıdı mı?
Daha ödemedim, Yargıtay’a gitti. Ben orada haklı olduğuma inanıyorum.

Siz başbakan kadar çalışıyor musunuz? Onun kadar çaba harcadığınızı düşünüyor musunuz?
Daha fazla çalıştığıma inanıyorum... Çok daha fazla!

Başbakanın en beğendiğiniz yanları...
Aklına geleni rahatlıkla söylemesi. Dobra dobra bir adam kimliği sergilemesi. Bu algıyı yaratması güzel bir şey...

ÖNDER SAV`IN MEMURU
‘Memur Kemal’i sizi incitmek, küçümsemek için söyledi değil mi?
Tabii tabii ama hata yaptığını fark etti. Belki de uyardılar, artık demiyor. Zaten hemen laf değiştirdi “Ben memur demek istemedim, sen o partide memursun demek istedim” dedi. İsmini vermedi ama “Sen Önder Sav’ın memurusun!” demeye getirdi. Ama ağzından çıkmış oldu, ben memurlara havale ettim Recep Bey’i...

‘Önder Sav’ın memuru’ olarak anılmak sizi rahatsız ediyor mu?
Hayır. Partinin içinde güzel bir çalışmamız var. Merkez Yönetim kurulunda düşüncelerimizi rahatlıkla tartışıyoruz, geleceğe yönelik hedeflerimiz belirliyoruz. Ben hayatımdan memnunum.

Size hâlâ ‘Kemal Abi’ diyen var değil mi?
Tabi tabii, Kemal Abi, Kemal Baba... Bazı arkadaşlar “Sayın Genel Başkanım” diye düzeltmeye çalışıyorlar, “Yok” diyorum, “İçinizden nasıl geliyorsa öyle deyin...”

Sizin tılsımınız kimseyi karşınıza almamak mı?
Evet ama tılsımım değil,bu benim mizacım. Ben doğrudan doğruya insanları hedef alan, onları suçlayan biri değilim. İnsanları dinlemek gerekiyor. Bürokrasiye girerken bana şunu söylemişlerdi: “Sana ileride evet diyebilirler ama hayır diyeni mutlaka dinle!” Ben de bunu hayatımın her alanında uyguladım. Gerçekten de “Evet” diyen çoktur söylediklerimize, asıl “Hayır” diyeni dinleyeceksin.

Evde en çok “Hayır” diyen kim? Kim itiraz eder en çok size...
Eşim.

Arada, “İyiyim, hoşum, dürüstüm ama yeteri kadar karizmam yok!” diyor musunuz?
Aslında ben karizmanın ne olduğunu bilmiyorum. Belki de zamanla oluşan bir şeydir. Toplumun beğenisi arttıkça insanın karizması da artar.

kemal4.jpg

Uçakta nasıl geçiyor vakit?
Bulmaca ve sudoku çözüyorum, zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum.

Bir de siz, iyi briç oynarmışsınız...
- Bayılırım. Eskiden çok oynardım. Satranç da çok severim. Şimdilerde tek başıma oynuyorum. Bir rakip arıyorum ama yok, tek rakibim benim.

KARIMDAN İZİN ALDIM
Bu işlere kalkışırken karınızın iznini aldınız mı, çünkü herhalde görüşemiyorsunuz...

Siyasete girerken söyledim. Çok mutlu olduğunu sanmıyorum ama bana izin verdi. Ona çok destek olamadım ben, çocukların nasıl büyüdüğünü bile fark edemedim.

Suçluluk duyuyor musunuz, ailenin bütün yükü onun üzerinde diye...
Duymamak mümkün değil. Beni tanır o, bir görev üstlendiğim zaman, o görevi en iyi şekilde yerine getirmek için çaba harcayacağımı bilir. Ama ne yapsın katlanıyor.

Çocukları geçtik, ya torun sevgisi...
Yok onunla da ilgilenemiyorum. Hatta geçen gün İzmir’de, “Torun, havaalanına gelebilir mi bir görebilir miyim” dedim. Ama öyle bir kalabalık vardı ki, kucağa alıp sevmem mümkün değil, çağırmaktan vazgeçtim.

Karınızın teyze kızı olması sizi hiç rahatsız etmedi mi?
Hayır etmedi. Üniversiteye başladığım yıl gördüm onu, daha önce görmemiştim bile...

Bir yıl Fransa’da yaşadınız, o nasıl bir hayattı?
Sorunsuz. İyi bir gelirim vardı. Üniversiteye devam ettim, yabancı dil bölümüne, sonra Paris’i ve bütün Avrupa’yı gezdim.

Arabayla mı?
Yok hayır, trenle daha çok. Ben ehliyeti emekli olduktan sonra aldım...

Hürriyet yazarı Ayşe Arman'nın Kılıçdaroğlu röportajı

arman_1.jpg

Bu fotoğraflar Ankara’da CHP Genel Merkezi’nde Mehmet Turgut tarafından çekildi. Genellikle siyasiler, özelikle parti başkanları, ağır toplar böyle pozlar vermiyor. Kamuoyundaki ciddi imajları bozulacak diye.
Tam bunu yazarken Clinton’ın veda klibi geldi aklıma, bisikletle Beyaz Saray’ı dolaşıp kendisiyle dalga geçişi...
Kılıçdaroğlu da tecrübeli bir satranç oyuncusu, o fotoğraflar poz olsun diye çekilmedi gerçeği yansıtıyor, kim bilir belki de gerçekten kendisiyle satranç oynuyor...

Sizce kafa kafaya mısınız şu anda?
Hayır, her an önde olabiliriz.

Pardon, bu kendinize güven neden?
Anadolu’yu dolaştıkça, yurttaşları dinledikçe, seçim meydanlarındaki heyecanı gördükçe, her an önde olabiliriz diyorum.

Bazen o meydanlar doluyor ama oy, sandığa yansımıyor. Böyle bir korkunuz var mı?
Olmaz olur mu, var! Çünkü hükümet, yurttaşlar üzerinde bürokrasiyi kullanarak çok ciddi baskı uyguluyor. Para dağıtmalar, kömür dağıtmalar, yiyecek dağıtmalar, bunlar avantaj olarak sunuluyor, “Evet oyu kullanmazsanız, bir daha yok!” deniyor. Resmen tehdit. Ayrıca yeşil kart ve çocuklar için ödenen eğitim parasının da kesilmesi söz konusu...

Bunlar ‘şehir efsanesi’ değil yani...
Hayır efendim. Bunun belgeleri var. Daha bir sürü şey var.

Gerçi, ben size itiraf edeyim, diyelim ki bir köyde yaşıyorum, eğer ‘Hayır’ oyları çok çıktığı için bizim köyün yolunu yapmama gibi bir ihtimalleri varsa, ben de ‘Evet’ derim! Kim ister cezalandırılmak?
Ama işte böyle böyle seçim kazanıyorlar. Siz biliyor musunuz onlara oy çıkmadı diye yolu yapılmayan kaç köy var Türkiye’de? Yüzlerce. Elektriği olmayan köy bile var...

kemal2_1.jpg


İyi de sadece AK Parti zamanında olmadı herhalde böyle şeyler...
Doğru ama bunun dozu biraz vardı, bu iktidar döneminde her şeyin ölçüsü kaçtı.

Siyaset biraz da böyle bir şey değil mi, sanki bu tür manevralar, numaralar siyasetin gereği...
Hayır, hayır. Gereği, her yurttaşa eşit mesafede yaklaşmak. Ben, bana oy vermeyen kişiye, hizmet götürmeyerek onu cezalandırma hakkına sahip değilim. Çünkü o, hizmet götürmediğim insan da bana vergi veriyor.

İyi de elinde avucunda zaten hiçbir şey olmayan o vatandaş ne yapacak? Halk, o kadar alışmış ki, sizinkilere, “Niye eliniz boş geliyorsunuz!” diyormuş.
Bakın, insanlar Türkiye’de değişimin önünü açmak istiyorlarsa, “Hayır” oyu vermek zorunda...

Sizin moralinizi bozmak istemem ama ben ‘Evet’ çıkacağını düşünüyorum. Tanıdığım herkes ‘Evet’ diyeceğini söylüyor. ‘Evet’ çıkarsa, yıkılır mısınız?
Ne münasebet. Sonuca saygı duyacağım, başka ne yapabilirim ki? Ne hayır çıktı diye göbek atarız ne ‘Evet’ çıktı diye üzüntüden kahroluruz. Ama şu da var: 1980’deki Anayasası oylamasında yüzde 90 civarında ‘Evet’ çıktı ve şimdi o ‘Evet’lerin ne kadar yanlış olduğunu konuşuluyor. İnsanlar, bilinçlendikçe, kendi anayasalarına, özgürlüklerine ve haklarına sahip çıkmalı. Ben bunu anlatmaya çalışıyorum.

AK Parti, hiç iyi bir şey yapmadı mı?
O çok meşhur lafı tekrarlamam gerekecek: Duran saat bile günde iki kez doğruyu gösterir!

Siz, Başbakan’la yazlıkta komşu olsanız, anlaşabilir miydiniz? O sizin anlaşabileceğiniz biri mi?
Evet. Tayyip Bey olduğu sürece anlaşırız. Hiçbir sorunumuz olmaz. Ama Recep Bey’le anlaşma şansımız yok!

kemal2_2.jpg

Nasıl ayırıyorsunuz ikisini?
Tayyip Bey, halka kopmamış biri. Hepimiz gibi. Normal, sıradan, Ama Başbakan olduktan sonra bu kimliğini unuttu, Recepleşmeye başladı, Recep Bey oldu! Yurttaşlarına bağırıp çağırıp azarladı, tehdit etti, yaşamı farklılaşmaya başladı, başka bir kimliği çıktı ortaya.

Size AKP’nın içinden de dosyaların geldiği doğru mu?
Doğru.

Niye yolluyorlar?
Dillendiremedikleri için... Cesaret edemedikleri için... Dosyalar geliyor biz de bakıyoruz. Ama her an bir dosya çıkarmıyoruz. Çünkü sürekli yolsuzluk dosyaları çıkarırsanız, insanlar alışıyor, sıradanlaşıyor, haber değeri kalmıyor.

Başbakan’ın sizinle ilgili her gün söylediği eleştirilerin dozajı artıyor. Sizce bu ne anlamına geliyor?
Benden çekindiği anlamına geliyor...

Gerçekten böyle mi değerlendiriyorsunuz...
Evet. Sayın Başbakan zeki bir adam, altındaki gücün kaydığını görüyor, gerçekten de zemin kayıyor. Her kayış, onun biraz daha hırçınlaşmasına yol açıyor. Ben gelecekte daha da hırçınlaşacağını tahmin ediyorum.

Siz, birileriyle konuşurken telefonda dikkat mikkat ediyor musunuz?
- Nasıl edeceğim ki?

Sizin de ortaya çıkabilecek utanacağınız bir şey yok mudur hayatta?
Her insanın hayatında şu ya da bu şekilde ortaya çıkmasını istemediği, yaptığından pişman olduğu bir şeyler vardır.

Onları didikliyorlardır diye düşünüyor musunuz?
Her türlü şeyi didikliyorlar. Gayet iyi biliyorum. Devlette şu anda hangi duyarlı merkezlerin harekete geçirildiğini, benimle ilgili, “Acaba ne bulabiliriz?” diye dosyalar oluşturulduğunu biliyorum. Hatta kimlerin yaptığını, o işlerin başındaki kişilerin isimlerini bile...

“Başbakan daha da hırçınlaşacak” diyorsunuz ama siz de ondan geri kalmıyorsunuz ve şakır şakır cevap veriyorsunuz. Siz de Başbakan’ın hırçınlaşmasına çanak tutmuş olmuyor musunuz?
Oluyorumdur. Bir-iki yerde de yanlış yaptım, sizi daha önce itiraf etmiştim zaten, Çağlayan’da, “Erkeksen çık karşıma!” demem hataydı, “Yiğitsen, mertsen çık karşıma” demeliydim.

Bu arada, onun havuzlu villasından kime ne? Sizin partide hiç mi yok? Suç mu insanın havuzlu villasının olması?
Tabii ki değil, ben de o anlamda söylemedim zaten. Keşke herkesin havuzlu villası olabilse. Alın teriyle kazanılmış paralarla alınan havuzlu villaların başımızın üzerinde yeri var. Ama kaynağı meçhul havuzlu villanın kaynağını sorgulamak zorundayız. Affedersiniz ama siz siyasete, ayağınızda yırtık ayakkabıyla başladığınızı, mahallede su ve simit satarak yaşamınızı sağladığınızı söyleyeceksiniz, sonra da birden bire dolar milyoneri olacaksınız. İnsanın kafasının karışmaması mümkün mü? Ben mesleğe girdiğim andan itibaren, sayın Başbakan’ın aldığı aylığın en az iki katını aldım. İkimizin de mal varlığı meydanda, kıyaslanamayacak kadar bir fark var. O zaman açıklasın, onun mal varlığının kaynağı ne? Siyaseten bunu öğrenmemiz lazım.

MADEM DEMEKROSİ DİYORUZ TEKLİFİMİ NEDEN KABUL ETMİYOR
Esas olarak, siz her şeyi bunun üzerine mi kuruyorsunuz: İktidar yanlılarında görülen ani ve sebepsiz zenginleşme...
Benim karşı olduğum, inançları ve etnik kimlikleri sömürerek zenginleşme. Benim vicdanım bunun siyasete alet edilmesini kaldırmıyor.

Sezen Aksu da, Orhan Pamuk da “Evet” verecekleri açıklamışlar, “Keşke bir imkan olsa da şunları ikna etsem” türü düşünceler geçiyor mu içinizden?
Hem de nasıl. Aslında Sayın Başbakan’ı o yüzden televizyona davet ediyorum. O kendi mitinginde bir şey anlatıyor, ben kendi mitingimde başka bir şey. Sonra da bunlar gazetelere bölük pörçük bir ‘atışma’ olarak yansıyor. Oysa vatandaş, ana muhalefet lideriyle, Sayın Başbakan’ı ekranda bir arada görse, kim neyi doğru söylüyor, kim söylemiyor bir de öyle değerlendirse. Fena mı olur akşam yemeğinden sonra bizi dinlese ve kararını verseler? Ama kabul etmiyor...

Çünkü o Başbakan ve iktidar onda, belki de taviz vermek istemiyor...
Ama Amerika’da başkan adayları televizyonlara çıkıyorlar, tartışıyorlar. Madem ‘Demokrasi’ diyoruz, ‘hak- özgürlük’ diyoruz, ‘yurttaşın bilgilenmesi’ diyoruz, e o zaman kabul et teklifimi. Etmiyor. Neden biliyor musunuz? Yanıtını veremeyeceği sorular çıkacak karşısına diye çekiniyor. Ben çok uzun yıllar kamuda çalıştım. 27.5 yıl... Pek çok konuya Sayın Başbakan’dan daha vakıfım. O, danışmanlarıyla gelsin, ben tek başıma olayım...

Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

Yeni transfer olmuş bir futbolcu gibi! Yorgunluk yok bende. Geniş kitlelerle bağlantı kurmak hoşuma gidiyor, herkese dokunmak, tokalaşmak istiyorum. Esnafı, simitçisi, kağıt toplayanı, bu insanların hepsiyle özel, sıcak, yakın ilişki kurmak istiyorum. Beni selamlayanların arasında lokantadan çıkıp gelen bir garson varsa, otobüsü durduruyorum. Bu, benim için çok önemli...

Biraz da merak var, değil mi? Sizi görmek istiyorlar...
Evet, “Yeni biri, bakalım ne söyleyecek ne anlatacak?” Aynı merak bende de var. Vatandaş neden şikayetçi öğrenmek istiyorum, verilen sözler neden tutulmamış, meydanlarda haykırıyorum, Anadolu Ajansı’ndan çıkardığım şeyler, “Bunlar, bunlar yapıldı mı?” Hep bir ağızdan bağırıyorlar: “Hayıııııır!”

Siz CHP’nin uzun zamandır gitmediği yerlere de gidiyorsunuz değil mi?
Evet, Rize’de 10 küsur yıl miting yapılmamış mesela. Bir de şöyle bir yöntem izledik, taşımayla insanları bir yerden bir yere getirmek yerine, biz insanların ayağına gittik. Bir ilde hepsi toplanabilecekken, hayır biz ilçelere gidiyoruz. Günde, 13-14 yere gittiğimiz oluyor. Konya’nın ilçelerinin aşağı yukarı önemli bir kısmına gittik mesela. Seydişehir ve Ereğli gerçekten görkemli mitinglerdi. Gençleri görünce daha çok heyecanlanıyorum.

EVREN BİLE CESARET EDEMEDİ
Anayasa değişikliklerinin doğru algılandığını zannetmiyorum. Şeytan ayrıntıda gizlidir. “Evet” diyeceklerin, bu anayasa değişikliğiyle gelecek değişimlerin farkında olmadıklarını düşünüyorum. Haberleri bile yok. Kenan Evren’in bile elimizden almaya cesaret edemediği bir hakkı, “12 Eylül Anayasa’sını değiştiriyoruz” gerekçesiyle bu iktidar alıyorsa, ben buna nasıl “evet” derim?

SEÇME HAKKI OLMAYAN LOKANTA GİBİ
Lokantada oturuyorum, garson önüme menü getiriyor. “Şu şu yemekleri seçeceğim” diyorum, “Maalesef, tamamını yiyeceksin!” diyor. “Ama seçme hakkım var” diyorum. Cevap: “Hayır, bu lokantada yok!” Anayasa değişikliği istenen 26 madde var ya hepsine “Evet” diyeceksin ya hepsine “Hayır.” Ne alaka? Ne Avrupa Birliği standartlarına ne de Venedik kriterlerini uyar.


kemal3.jpg

BAŞBAKAN`IN TİMSAH GÖZYAŞLARI
Siz anayasa değişikliğini, iktidarın yargıyı siyasallaştırma çabası olarak mı görüyorsunuz...
Görmüyorum, öyle! Eğer siz, yargıyı yürütmenin eline verirseniz, yargıyı siyasallaştırırsınız. Yargıyı siyasallaştırmanın bedelini bu toplum zaten çok ağır ödedi. Adnan Menderes, siyasi bir mahkemede yargılandı. Başbakana timsah gözyaşları döktüren Deniz Gezmiş, yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren bir siyasi mahkemede yargılandı. ‘Adalet mülkün temeli’yse, yani devletin temeliyse, o zaman biz kendi ellerimizle devletin temeline dinamit yerleştiriyoruz. Yargı, bağımsız, tarafsız olmalı. Yargıç, kanunlara ve kendi vicdanına göre karar vermeli. Ama siz onu siyasallaştırırsanız, tıpkı “Benim memurum” gibi, “Benim yargıcım” dersiniz, o yargıç adalet arayan yurttaşın hakkını teslim etmez. Çünkü sizin yargıcınızdır, sizden yana çalışır, sizin haklarınızı korur, vatandaşın değil. AKP’nin bu konudaki karnesi kırık.
Sayın Başbakan Samsun’da dedi ki, “Biz Anayasa Mahkemesi’ne hiç üye atamadık.” Doğru değil, atadılar. Üstelik hileli bir yolla. Koşulları uygun değildi, üst düzey kamu görevi yapmamıştı. Birini alelacele denizcilik müsteşar yardımcısı yaptılar, bir ay maaş aldıktan sonra Anayasa Mahkemesi’ne atadılar. Kim yaptı? Bu hükümet yaptı.
Hileyle Anayasa Mahkemesi’ne üye tayin ederseniz, o mahkemeye saygı kalır mı? O yargıcın verdiği karar doğru bile olsa, bu bizim düşüncelerimizde kuşku yaratmaz mı? Yaratır. Olay bu...

BUNUN NERESİ DEMOKRASİ
Şu anda benim Danıştay’a gitme hakkım var. Ama o hak, bu anayasa değişikliğiyle elimden alınıyor. Yeni anayasa değişikliği kabul edilirse, göreceksiniz, bir sabah, işadamları bile içeri alınabilir, tutuklanabilir, işkence görebilir.
Yasadışı işlem yapıldıysa, onlara yasadışı işlem yaptıran savcı hakkında soruşturma açma yetkisi, sadece bakana ait. Ve siz buna demokrasi diyorsunuz. Bunun neresi demokrasi?

Türkiye, günden güne muhafazakarlaşıyor mu?
Benim yorumum şöyle: Yoksulluk arttıkça, dış dünyayla ilişki kesiliyor, insan kendi iç dünyasına kapanıyor. Oysa, o insanlara iş olanağı sağlarsanız, onları üretici kılarsanız hayata bakışı değişir. Kadını iş yaşamından çıkardık, Anadolu’da yeteri kadar kadın çalışmıyor, çalışamıyor, iş de bulamıyor...

Peki bu da mı Ak Parti’nin suçu!
Elbette. Ben ekonomi okudum. Bizim ekonomi kitaplarımızda ‘istihdam yaratmayan büyüme’ diye bir kavram yoktu. Eğer bir ülkede büyüme varsa, istihdam da artar. Ama gel gör ki, bu hükümet zamanında büyüme var ama istihdam artmıyor. Ve işsizliğe çözüm getirilemiyor.

Bugüne kadar diğer bütün iktidarlarda iş vardı da şimdi mi yok...
Hiçbir zaman işsizlik bu boyutlarda değildi.

Mevcut işlere kendi adamlarını mı yerleştiriyorlar?
Böyle toptan bir suçlama yapamayız. Ama artık Türkiye’de yaygın ve kronik hale gelmiş bir işsizlik problemi var. Gençler arasında yüksek, üniversite mezunları arasında daha da yüksek. Mesela mezun olmuş, atama bekleyen 300 bin öğretmen var. Kendileri oturdular ‘Atanamayan Öğretmenler Platformu’ kurdular. Okullarda öğretmen yok ama öğretmenlerin de atamaları yapılmıyor...

Neden?
Belki bütçe dengesi yüzündendir. 30 bin kişiden fazla alınmayacak deniyor. 30 bin dolunca, başkasını alamıyorlar. Diğerlerini farklı şekilde istihdam ediyorlar, sözleşmeli falan. Ama onun da iş güvencesi yok. Kısacası, Ak Parti yoksulluğun devam etmesini sağlıyor. Sonra da o yoksulluğu siyasal sömürü alanı haline getiriyor. Bu AK Parti’nin klasik politikası. Geçenlerde çok güzel bir pankart gördüm: Aç bırak yalvarsın, cahil bırak sana muhtaç kalsın... Tam da bu!

Kitaplar?
Evvel eski, kitap merakım var. Sahafları dolaşmayı çok severim, bazı kitaplar vardır Türkiye’de 100 tane basılmıştır, bir tanesi de bendedir. Fakat çok fazla kitap oldu şu anda. Ayrı bir yerde duruyor. Belki de bütün kitapları bir üniversiteye bağışlayacağım...

Çocuklarınız ne kadar gurur duyuyor sizinle? Onların siyasetle hiç alakaları yok gibi, genel başkan seçilirken çeşitli görüntüler izlemiştim, “Nereden geldi bu başımıza?” der gibilerdi...
Beni destekliyorlar. Ama medyanın kendilerine ilgi göstermesinden biraz rahatsızlar. Hayatlarını özgürce yaşamak istiyorlar. Bir kızım avukat, İstanbul’da. Oğlum da doktora yapmaya Güney Kore’ye gitti.

Bateri çalan oydu değil mi?
Evet. Orada önce Korece öğrenecek, bir yıl sonra da doktorasını yapmaya çalışacak. ODTÜ’de master yaparken Uzakdoğu ekonomileri üzerine bir çalışması vardı, orayı seçti...

Kore’den bir gelin getirsin de göreyim sizi! “Ne yaparsan yap, sakın bir Koreli ile gelme!” dediniz mi?
Yok canım der miyim, hayat onun hayatı.

Bir de resim koleksiyonunuz varmış...
Evet ama gayet mütevazı bir koleksiyon. Ben resmi seven biriyim, sergileri gezerim. Olanaklarım ölçüsünde aldığım resimler var evde. Hediye olarak gelenler de oldu, onlar tanınmış ressamlar değil. Tanınmışlardan Fikret Otyam var, Ayatullah Sümer’in bir tablosu var, İran’a gittiğimde Dadaşi diye bir ressamdan bir tablo almıştım, bir de bir Gürcü ressamın var. Çok fazla değil zaten...

ERDOĞAN’IN EN SEVDİĞİM ÖZELLİĞİ
Kendinizi İsmet İnönü’yü koltuğundan eden Bülent Ecevit gibi hissediyor musunuz?
Kendimi Kemal gibi hissediyorum.

Başbakan’a 4 bin lira tazminat ödemek zorunda kalmışsınız. Canınınız acıdı mı?
Daha ödemedim, Yargıtay’a gitti. Ben orada haklı olduğuma inanıyorum.

Siz başbakan kadar çalışıyor musunuz? Onun kadar çaba harcadığınızı düşünüyor musunuz?
Daha fazla çalıştığıma inanıyorum... Çok daha fazla!

Başbakanın en beğendiğiniz yanları...
Aklına geleni rahatlıkla söylemesi. Dobra dobra bir adam kimliği sergilemesi. Bu algıyı yaratması güzel bir şey...

ÖNDER SAV`IN MEMURU
‘Memur Kemal’i sizi incitmek, küçümsemek için söyledi değil mi?
Tabii tabii ama hata yaptığını fark etti. Belki de uyardılar, artık demiyor. Zaten hemen laf değiştirdi “Ben memur demek istemedim, sen o partide memursun demek istedim” dedi. İsmini vermedi ama “Sen Önder Sav’ın memurusun!” demeye getirdi. Ama ağzından çıkmış oldu, ben memurlara havale ettim Recep Bey’i...

‘Önder Sav’ın memuru’ olarak anılmak sizi rahatsız ediyor mu?
Hayır. Partinin içinde güzel bir çalışmamız var. Merkez Yönetim kurulunda düşüncelerimizi rahatlıkla tartışıyoruz, geleceğe yönelik hedeflerimiz belirliyoruz. Ben hayatımdan memnunum.

Size hâlâ ‘Kemal Abi’ diyen var değil mi?
Tabi tabii, Kemal Abi, Kemal Baba... Bazı arkadaşlar “Sayın Genel Başkanım” diye düzeltmeye çalışıyorlar, “Yok” diyorum, “İçinizden nasıl geliyorsa öyle deyin...”

Sizin tılsımınız kimseyi karşınıza almamak mı?
Evet ama tılsımım değil,bu benim mizacım. Ben doğrudan doğruya insanları hedef alan, onları suçlayan biri değilim. İnsanları dinlemek gerekiyor. Bürokrasiye girerken bana şunu söylemişlerdi: “Sana ileride evet diyebilirler ama hayır diyeni mutlaka dinle!” Ben de bunu hayatımın her alanında uyguladım. Gerçekten de “Evet” diyen çoktur söylediklerimize, asıl “Hayır” diyeni dinleyeceksin.

Evde en çok “Hayır” diyen kim? Kim itiraz eder en çok size...
Eşim.

Arada, “İyiyim, hoşum, dürüstüm ama yeteri kadar karizmam yok!” diyor musunuz?
Aslında ben karizmanın ne olduğunu bilmiyorum. Belki de zamanla oluşan bir şeydir. Toplumun beğenisi arttıkça insanın karizması da artar.

kemal4.jpg

Uçakta nasıl geçiyor vakit?
Bulmaca ve sudoku çözüyorum, zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum.

Bir de siz, iyi briç oynarmışsınız...
- Bayılırım. Eskiden çok oynardım. Satranç da çok severim. Şimdilerde tek başıma oynuyorum. Bir rakip arıyorum ama yok, tek rakibim benim.

KARIMDAN İZİN ALDIM
Bu işlere kalkışırken karınızın iznini aldınız mı, çünkü herhalde görüşemiyorsunuz...

Siyasete girerken söyledim. Çok mutlu olduğunu sanmıyorum ama bana izin verdi. Ona çok destek olamadım ben, çocukların nasıl büyüdüğünü bile fark edemedim.

Suçluluk duyuyor musunuz, ailenin bütün yükü onun üzerinde diye...
Duymamak mümkün değil. Beni tanır o, bir görev üstlendiğim zaman, o görevi en iyi şekilde yerine getirmek için çaba harcayacağımı bilir. Ama ne yapsın katlanıyor.

Çocukları geçtik, ya torun sevgisi...
Yok onunla da ilgilenemiyorum. Hatta geçen gün İzmir’de, “Torun, havaalanına gelebilir mi bir görebilir miyim” dedim. Ama öyle bir kalabalık vardı ki, kucağa alıp sevmem mümkün değil, çağırmaktan vazgeçtim.

Karınızın teyze kızı olması sizi hiç rahatsız etmedi mi?
Hayır etmedi. Üniversiteye başladığım yıl gördüm onu, daha önce görmemiştim bile...

Bir yıl Fransa’da yaşadınız, o nasıl bir hayattı?
Sorunsuz. İyi bir gelirim vardı. Üniversiteye devam ettim, yabancı dil bölümüne, sonra Paris’i ve bütün Avrupa’yı gezdim.

Arabayla mı?
Yok hayır, trenle daha çok. Ben ehliyeti emekli olduktan sonra aldım...

30 Ağustos 2010 Pazartesi

Yusuf Güney Yeni Klip - Serserin Oldum izle video


Yusuf Güney - Serserin Oldum! VİDEO KLİP

Deli dolu aşka, cilvesine kanma
Huyu suyu karma öylesine yanma
Beter oldum delilere döndüm
Bir arsızın yüzünden x2

Vurdum duymaz
İpe sapa gelmez sevmeyi bilmez
Kerem oldum Mecnuna döndüm
Yinede yaranamadım

İnadını bırak insafa gel
Serserin oldum, Sersefil oldum
Geçmişi sil at geleceğe bak
Gel benim olda bitsin azap

Off Sorma kaç gece oldu
Kaç kez dizinde kapandım
Yandı yandı durdu bak
olmadı bu dünya dönsün
içinde habersiz varsın
Kor ateş gibi yaksın
Büyüleyici sözlerine kandım
Serseri bu dünya

İnadını bırak insafa gel
Serserin oldum, Sersefil oldum
Geçmişi sil at geleceğe bak
Gel benim olda bitsin azap




Yusuf Güney Yeni Klip - Serserin Oldum izle video


Yusuf Güney - Serserin Oldum! VİDEO KLİP

Deli dolu aşka, cilvesine kanma
Huyu suyu karma öylesine yanma
Beter oldum delilere döndüm
Bir arsızın yüzünden x2

Vurdum duymaz
İpe sapa gelmez sevmeyi bilmez
Kerem oldum Mecnuna döndüm
Yinede yaranamadım

İnadını bırak insafa gel
Serserin oldum, Sersefil oldum
Geçmişi sil at geleceğe bak
Gel benim olda bitsin azap

Off Sorma kaç gece oldu
Kaç kez dizinde kapandım
Yandı yandı durdu bak
olmadı bu dünya dönsün
içinde habersiz varsın
Kor ateş gibi yaksın
Büyüleyici sözlerine kandım
Serseri bu dünya

İnadını bırak insafa gel
Serserin oldum, Sersefil oldum
Geçmişi sil at geleceğe bak
Gel benim olda bitsin azap




İran ile Carla Bruni savaşı vecm cezası Sakine Aştiyani

İran’da hükümet yanlısı Kayhan gazetesi, zina yaptığı suçlamasıyla recm cezasına çarptırılan Sakine Aştiyani’yi savunan Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin eşi Carla Bruni ve Fransız aktris Isabella Adjani için başyazısında “fahişeler” ifadesini kullandı.

Gazetede “Fahişeler insan hakları protestolarına katıldı” başlığıyla yer alan makalede, Bruni’nin first lady olmadan önceki renkli aşk hayatı anlatılırken, bugüne kadar birçok ünlüyle de birlikte olduğu belirtildi.

İngiliz gazetesi The Daily Telegraph'ın haberine göre, İran devlet televizyonu da Bruni'yi “terbiyesizlik” yapmakla suçladı.


Bruni’ye yönelik saldırılar, "first lady"nin, Aştiyani’nin serbest bırakılması için bir dilekçe yazmasının ardından geldi.

Bruni, geçtiğimiz hafta Aştiyani’ye hitaben yazdığı açık mektupta, "Senin gibi bir cezaya çarptırılan biri için kim sessiz kalabilir? Kanını akıtmak neden? Çocuklarını senden çalmak neden? Sadece yaşadığın, sevdiğin, kadın olduğun ve İranlı olduğun için mi? Benliğim bunu kabul etmeyi reddediyor. Kocam seni savunacak, Fransa seni feda etmeyecek" ifadesini kullanmıştı.

İran ile Carla Bruni savaşı vecm cezası Sakine Aştiyani

İran’da hükümet yanlısı Kayhan gazetesi, zina yaptığı suçlamasıyla recm cezasına çarptırılan Sakine Aştiyani’yi savunan Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin eşi Carla Bruni ve Fransız aktris Isabella Adjani için başyazısında “fahişeler” ifadesini kullandı.

Gazetede “Fahişeler insan hakları protestolarına katıldı” başlığıyla yer alan makalede, Bruni’nin first lady olmadan önceki renkli aşk hayatı anlatılırken, bugüne kadar birçok ünlüyle de birlikte olduğu belirtildi.

İngiliz gazetesi The Daily Telegraph'ın haberine göre, İran devlet televizyonu da Bruni'yi “terbiyesizlik” yapmakla suçladı.


Bruni’ye yönelik saldırılar, "first lady"nin, Aştiyani’nin serbest bırakılması için bir dilekçe yazmasının ardından geldi.

Bruni, geçtiğimiz hafta Aştiyani’ye hitaben yazdığı açık mektupta, "Senin gibi bir cezaya çarptırılan biri için kim sessiz kalabilir? Kanını akıtmak neden? Çocuklarını senden çalmak neden? Sadece yaşadığın, sevdiğin, kadın olduğun ve İranlı olduğun için mi? Benliğim bunu kabul etmeyi reddediyor. Kocam seni savunacak, Fransa seni feda etmeyecek" ifadesini kullanmıştı.

İbrahim Tatlıses Mustafa Kılıç'ı kovdu video izle

Canlı yayında rezalet!


İbrahim Tatlıses, aynı zamanda ikamet ettiği Seyrantepe'deki binada bulunan Tatlıses TV stüdyosunu bastı. Canlı yayında aniden programa gelip eline mikrofonu alan Tatlıses, "Ercan Seyhan Show" adlı programa konuk olarak gelen Medyum Mustafa Kılıç’ı canlı yayından kovdu.

Canlı yayında küfür ve tehditler savuran Tatlıses, "Sen ne biçim adamsın kapıdan kovuyoruz bacadan giriyorsun. Kemiklerini kırmadan burdan gidiyorsun" diyerek Mustafa Kılıç'ı programdan çıkarttı


İşte o görüntüler!

İbrahim Tatlıses Mustafa Kılıç'ı kovdu video izle

Canlı yayında rezalet!


İbrahim Tatlıses, aynı zamanda ikamet ettiği Seyrantepe'deki binada bulunan Tatlıses TV stüdyosunu bastı. Canlı yayında aniden programa gelip eline mikrofonu alan Tatlıses, "Ercan Seyhan Show" adlı programa konuk olarak gelen Medyum Mustafa Kılıç’ı canlı yayından kovdu.

Canlı yayında küfür ve tehditler savuran Tatlıses, "Sen ne biçim adamsın kapıdan kovuyoruz bacadan giriyorsun. Kemiklerini kırmadan burdan gidiyorsun" diyerek Mustafa Kılıç'ı programdan çıkarttı


İşte o görüntüler!

Dinamit programı Can Ataklı Rasim Ozan tartışma videosu

Beyaz TV ekranlarında yayınlanan 'Dinamit' adlı programda Can Ataklı ile Taraf gazetesi yazarı Rasim Ozan Kütahyalı arasında gergin anlar yaşandı. Rasim Ozan Kütahyalı'nın "Türk insanının bağlı olduğu iki tane tarihi şahsiyet var; Hz. Muhammed ve Atatürk" demesi üzerine söze giren Can Ataklı adeta çileden çıktı. Rasim Ozan'ın ne demek istediği tam anlaşılmadan araya giren Ataklı ilginç bir canlı yayın tepkisi verdi moderatörün arayı bulma çabaları da yetersiz kaldı.







Dinamit programı Can Ataklı Rasim Ozan tartışma videosu

Beyaz TV ekranlarında yayınlanan 'Dinamit' adlı programda Can Ataklı ile Taraf gazetesi yazarı Rasim Ozan Kütahyalı arasında gergin anlar yaşandı. Rasim Ozan Kütahyalı'nın "Türk insanının bağlı olduğu iki tane tarihi şahsiyet var; Hz. Muhammed ve Atatürk" demesi üzerine söze giren Can Ataklı adeta çileden çıktı. Rasim Ozan'ın ne demek istediği tam anlaşılmadan araya giren Ataklı ilginç bir canlı yayın tepkisi verdi moderatörün arayı bulma çabaları da yetersiz kaldı.







Türk Eğitim-Sen Başkanı İsmail koncuk kimdir,hayatı mücadelesi

SENDİKACILIĞIN DUAYENİ


Genel Başkan Şuayip Özcan"ın aday olmadığı genel kurulda delegelerin büyük kısmının oyunu alarak Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı seçilen İsmail Koncuk, Adana"da deyim yerindeyse "sendikacılığın duayeni" olarak niteleniyor. Toparlayıcı kişiliği ve sendikal alandaki başarılı çalışmaları ile bilinen Koncuk"un seçim zaferi Türk Eğitim-Sen Adana 1,2, ve 3 Nolu Şubeleri"nde de büyük sevinç yarattı. Koncuk"un genel başkanlığıyla Adana da ilk kez Ankara"da Genel Başkanlık nezdinde temsil edilmiş olacak.

TÜM KESİMLERİN TAKDİRİ

Koncuk"un aldığı bu seçim zaferi sendikal çevreler tarafından takdirle karşılandı. Adana ve Çukurova Bölgesi"nin desteklediği Koncuk"un, Türkiye"nin dört bir yanından gelen delegelerin de kanaatiyle oyların büyük çoğunluğunu alarak seçilmesi, sendika içerisinde de genel kurulun "Türk Eğitim-Sen"in birlik ve bütünlüğüne yakışır bir şekilde" tamamlandığı kanaatinin oluşmasına neden oldu.


YÖNETİM KURULUNDAKİ İSİMLER

Genel kurul sonrası İsmail Koncuk Genel Başkanlık görevine getirilirken, görev dağılımı şu şekilde oluştu:

Yaşar Yeniçerioğlu Genel Sekreter, Ali Seyit Kaplan Genel Mali Sekreter, A. Talip Geylan Genel Basın ve Dış İlişkiler Sekreteri, Musa Akkaş Genel Toplu Görüşme ve Mevzuat Sekreteri, Cengiz Kocakaptan Genel eğitim ve Sosyal işler Sekreteri, Mustafa Kızıklı ise Genel Teşkilatlandırma Sekreteri.


TÜRKİYE"NİN EN BÜYÜĞÜ

Koncuk"un Genel Başkan seçilmesinin ardından Adana"daki sendikal çevreler tarafından da "büyük bir başarı" olarak ifade ediliyor. Zira Türk Eğitim-Sen, eğitim iş kolunda aynı zamanda yetkili sendika da olan Türkiye"nin en büyük memur sendikası konumunda bulunuyor. Türk Eğitim-Sen ISO 9000 Yönetim Kalite Belgesi"ne sahip ve ülke çapında 110 şubesi ile 150 bin civarında üyesi bulunuyor.

İSMAİL KONCUK KİMDİR?




24.05.1959 tarihinde Ceyhan´da doğdu. İlk-orta ve lise tahsilini Ceyhan"da tamamladıktan sonra Eskişehir Eğitim Enstitüsü İngilizce Bölümü"nden, 1980 yılında mezun oldu. Bu arada Atatürk Üniversitesi Temel Bilimler Fakültesi Yabancı Diller Yüksek Okulu"nda da okudu. Öğretmenliğe 1981 yılında Konya´nın Beyşehir İlçesi Doğanbey Beldesi"nde başladı. 1985 yılında Adana´ya atandı. 1992 ´den 1996 yılına kadar Türk Eğitim-Sen Adana Kurucular Kurulu üyesi ve Yönetim Kurulu Üyesi olarak çalıştı. 1996 yılından 2005 yılına kadar Türk Eğitim-Sen Adana 1 Nolu Şube Başkanlığı ve Türkiye Kamu-Sen İl Temsilciliği yaptı. Merkez genel kurulunun 2002 yılındaki 1. Olağan Kongresi"nde Merkez Denetleme Kurulu üyeliğine, 2005 yılında 2. Olağan Genel Kurulu"nda Genel Sekreterliğe seçildi. İngilizce biliyor. Kaynak:www.adanamedya.com

Türk Eğitim-Sen Başkanı İsmail koncuk kimdir,hayatı mücadelesi

SENDİKACILIĞIN DUAYENİ


Genel Başkan Şuayip Özcan"ın aday olmadığı genel kurulda delegelerin büyük kısmının oyunu alarak Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı seçilen İsmail Koncuk, Adana"da deyim yerindeyse "sendikacılığın duayeni" olarak niteleniyor. Toparlayıcı kişiliği ve sendikal alandaki başarılı çalışmaları ile bilinen Koncuk"un seçim zaferi Türk Eğitim-Sen Adana 1,2, ve 3 Nolu Şubeleri"nde de büyük sevinç yarattı. Koncuk"un genel başkanlığıyla Adana da ilk kez Ankara"da Genel Başkanlık nezdinde temsil edilmiş olacak.

TÜM KESİMLERİN TAKDİRİ

Koncuk"un aldığı bu seçim zaferi sendikal çevreler tarafından takdirle karşılandı. Adana ve Çukurova Bölgesi"nin desteklediği Koncuk"un, Türkiye"nin dört bir yanından gelen delegelerin de kanaatiyle oyların büyük çoğunluğunu alarak seçilmesi, sendika içerisinde de genel kurulun "Türk Eğitim-Sen"in birlik ve bütünlüğüne yakışır bir şekilde" tamamlandığı kanaatinin oluşmasına neden oldu.


YÖNETİM KURULUNDAKİ İSİMLER

Genel kurul sonrası İsmail Koncuk Genel Başkanlık görevine getirilirken, görev dağılımı şu şekilde oluştu:

Yaşar Yeniçerioğlu Genel Sekreter, Ali Seyit Kaplan Genel Mali Sekreter, A. Talip Geylan Genel Basın ve Dış İlişkiler Sekreteri, Musa Akkaş Genel Toplu Görüşme ve Mevzuat Sekreteri, Cengiz Kocakaptan Genel eğitim ve Sosyal işler Sekreteri, Mustafa Kızıklı ise Genel Teşkilatlandırma Sekreteri.


TÜRKİYE"NİN EN BÜYÜĞÜ

Koncuk"un Genel Başkan seçilmesinin ardından Adana"daki sendikal çevreler tarafından da "büyük bir başarı" olarak ifade ediliyor. Zira Türk Eğitim-Sen, eğitim iş kolunda aynı zamanda yetkili sendika da olan Türkiye"nin en büyük memur sendikası konumunda bulunuyor. Türk Eğitim-Sen ISO 9000 Yönetim Kalite Belgesi"ne sahip ve ülke çapında 110 şubesi ile 150 bin civarında üyesi bulunuyor.

İSMAİL KONCUK KİMDİR?




24.05.1959 tarihinde Ceyhan´da doğdu. İlk-orta ve lise tahsilini Ceyhan"da tamamladıktan sonra Eskişehir Eğitim Enstitüsü İngilizce Bölümü"nden, 1980 yılında mezun oldu. Bu arada Atatürk Üniversitesi Temel Bilimler Fakültesi Yabancı Diller Yüksek Okulu"nda da okudu. Öğretmenliğe 1981 yılında Konya´nın Beyşehir İlçesi Doğanbey Beldesi"nde başladı. 1985 yılında Adana´ya atandı. 1992 ´den 1996 yılına kadar Türk Eğitim-Sen Adana Kurucular Kurulu üyesi ve Yönetim Kurulu Üyesi olarak çalıştı. 1996 yılından 2005 yılına kadar Türk Eğitim-Sen Adana 1 Nolu Şube Başkanlığı ve Türkiye Kamu-Sen İl Temsilciliği yaptı. Merkez genel kurulunun 2002 yılındaki 1. Olağan Kongresi"nde Merkez Denetleme Kurulu üyeliğine, 2005 yılında 2. Olağan Genel Kurulu"nda Genel Sekreterliğe seçildi. İngilizce biliyor. Kaynak:www.adanamedya.com

29 Ağustos 2010 Pazar

Karabükspor Beşiktaş maçın özeti,q7 ve gutinin golleri

Beşiktaş flaş trasnferiyle başarılı performansını sürdürüyor.Yenik duruma düşmelerine rağmen çok çabuk karşılık verdiler.


KARDEMİR KARABÜKSPOR: 1 - BEŞİKTAŞ: 4


STAT: Dr Necmettin Şeyhoğlu
HAKEMLER: Tolga Özkalfa, Ali Saygın Ögel, Volkan Narinç, Murat Türker

KARDEMİR KARABÜKSPOR: Tomiç, Birol, Mehmet, Şenol, Florin (Dk. 66 Hakan), Kerim, Armand Tchani, Seriç, Cosmo Do Silva (Dk. 71 İlhan), Emenike, Fatih (Dk. 53 Yasin)
TEKNİK DİREKTÖR: Yücel İldiz

BEŞİKTAŞ: Cenk, İbrahim Üzülmez, Ernst, Necip, İbrahim Toraman, Zapotocny, Ekrem Dağ, Quaresma, Tabata (Dk. 77 Holosko), Guti (Dk. 84 Nihat), Nobre (Dk. 80 Bobo)
TEKNİK DİREKTÖR: Bernd Schuster

GOLLER: Dk. 3 Emenike (Kardemir Karabükspor), Dk. 10 ve 26 Nobre, Dk. 75 Guti (Penaltı), Dk. 82 Quaresma (Beşiktaş)
SARI KARTLAR: Dk. 22 Emenike, Dk. 58 Cosmo Do Silva, Dk. 68 Armand Tchani (Kardemir Karabükspor)

Dk. 3 Emenike (Kardemir Karabükspor), Dk. 10 ve 26 Nobre, Dk. 75 Guti (Penaltı), Dk. 82 Quaresma (Beşiktaş)


Krb 1 – 3 Gol quaresma

.

Fenerbahçe 4-2 Manisaspor maçının özeti video

Aykut kocalanmaya yeni bir yapılanmaya giren ve sancılı günler geçiren fenerbahçe zaman zaman zorlandığı maçta galip gelmeyi başarırken tahmin ettiğim gibi yeni transferi niang fenerbahçe formasıyla ilk gollerine ulaştı.


FENERBAHÇE: 4 - MANİSASPOR: 2

STAT: Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu

HAKEMLER: Halis Özkahya, Ekrem Kan, Muhittin Gürses


FENERBAHÇE:
Mert, Okan, Lugano, Bilica, Caner, Mehmet Topuz (Dk. 65 Özer), Cristian, Emre, Stoch (Dk. 65 Dia), Alex (Dk. 81 Selçuk), Niang
TEKNİK DİREKTÖR: Aykut Kocaman

MANİSASPOR: İlker, Ferhat, Hüseyin, Dixon, Eren, Gökhan (Dk. 73 Yiğit Gökoğlan), Mehmet (Dk. 73 Dica), Nizamettin, Bekir (Dk. 83 Kahe), Simpson, Isaac
TEKNİK DİREKTÖR: Hakan Kutlu

GOLLER: Dk. 17 Alex, Dk. 62 Lugano, Dk. 69 ve 73 Niang (Fenerbahçe), Dk. 48 Isaac, Dk. 77 Simpson (Manisaspor)

SARI KARTLAR: Dk. 36 Cristian (Fenerbahçe), Dk. 53 Bekir, Dk. 83 Hüseyin, Dk. 84 Ferhat (Manisaspor)

TÜRKİYE: 86 – FİLDİŞİ SAHİLİ: 47 ,12 dev adam iyi başladı

Hakemler: Sasa Pukl (Slovakya) Fernando Rocha (Portekiz), Marwan Egho (Libya)
Fildişi Sahili: Aboua x, Diabate 5 x, Konate 4 x, Lamizana 6 x, Kone 7 x, Soumahoro x, N’Diaye x, Kale 10 xx, Tape 2 x, Edi 9 x, Assie 4 x
Türkiye: Ömer Onan 18 xxx, Ersan 17 xxx, Kerem Tunçeri 9 x, Ömer Aşık 8 xx, Hidayet 6 x, Cenk 2 x, Semih 6 x, Oğuz 4 x, Kerem Gönlüm 6 xx, Ender 2 x, Sinan 8 xx, Barış x
1. periyot: 11-23
Devre: 22-40
3. periyot: 36-53

A Milli Basketbol Takımı’nın yıldızlarından Ersan İlyasova 17 sayı, 8 ribaunt ve 3 asistle oynayıp maçın yıldızı oldu. 7/10 isabetle 18 sayı atan Ömer de, skorer kimliğini sahaya yansıttı.

Maçın kırılma anı, maçın henüz başıydı. 1.40’da Onan’ın üçlüğüyle 3-0 öne geçen Türkiye, dakikalar 4.10’u gösterdiğinde skoru 14-0 yapmıştı, karşılaşma da o anda bitti.

Gaziantep Büyükşehir Belediyespor 2-3 Denizlispor


Stat: Kamil Ocak

Hakemler: Hakan Ceylan xx, Deniz Turgut xxx, Şenol Ersoy xxx

Gaziantep Büyükşehir Belediyespor: Kazım x, Cihan Can x, Kenan x, Ramazan x, A. Buğra Erdoğan xxx, Ahmet Devret xx, Eren Özen x (Dk. 46 Erkam Reşmen xx), Serdar Deliktaş xx (Dk. 81 Uğur Tülümen ?), Mustafa Marangoz x (Dk. 64 Uğur Erdoğan x) Recep Yaşar x, Osman Fırat xx

Denizlispor: Evren Özyiğit xx, Ahmet Burak Solakel xxx, İzzet Akgül xx (Dk. 61 Roberts x), Daniel Braga xxx, Emin Aladağ xx, Ahmet Çağıran xx (Dk. 74 Murat Akyüz x), Levent Kartop xxx, Koffi Anderson xxx, Fatih Yiğen xxx, Ahmet Cebe xxx (Dk. 83 İsmail ?), Serdar Eylik xxx

Goller: Dk. 13 Serdar Eylik, Dk. 35 Emin Aladağ, Dk. 63 Ahmet Cebe (Denizlispor), Dk. 69 ve Dk. 74 A. Buğra Erdoğan (Gaziantep Büyükşehir Belediyespor)

Sarı Kartlar: Dk. 14 Mustafa Marangoz, Dk. 90 Osman Fırat (Gaziantep Büyükşehir Belediyespor), Dk. 90 İsmail (Denizlispor)

Gaziantep Büyükşehir Belediyespor 2-3 Denizlispor


Stat: Kamil Ocak

Hakemler: Hakan Ceylan xx, Deniz Turgut xxx, Şenol Ersoy xxx

Gaziantep Büyükşehir Belediyespor: Kazım x, Cihan Can x, Kenan x, Ramazan x, A. Buğra Erdoğan xxx, Ahmet Devret xx, Eren Özen x (Dk. 46 Erkam Reşmen xx), Serdar Deliktaş xx (Dk. 81 Uğur Tülümen ?), Mustafa Marangoz x (Dk. 64 Uğur Erdoğan x) Recep Yaşar x, Osman Fırat xx

Denizlispor: Evren Özyiğit xx, Ahmet Burak Solakel xxx, İzzet Akgül xx (Dk. 61 Roberts x), Daniel Braga xxx, Emin Aladağ xx, Ahmet Çağıran xx (Dk. 74 Murat Akyüz x), Levent Kartop xxx, Koffi Anderson xxx, Fatih Yiğen xxx, Ahmet Cebe xxx (Dk. 83 İsmail ?), Serdar Eylik xxx

Goller: Dk. 13 Serdar Eylik, Dk. 35 Emin Aladağ, Dk. 63 Ahmet Cebe (Denizlispor), Dk. 69 ve Dk. 74 A. Buğra Erdoğan (Gaziantep Büyükşehir Belediyespor)

Sarı Kartlar: Dk. 14 Mustafa Marangoz, Dk. 90 Osman Fırat (Gaziantep Büyükşehir Belediyespor), Dk. 90 İsmail (Denizlispor)

Galatasaray zorlu Eskişehirspor Deplasmanında 29.10.2010

Tarihinin en kötü sezonlarından birini yaşayan Galatasaray zorlu eskişehirspor deplasmanına çıkıyor.Görünen o ki bu şartlarda berabere kalması bile başarı.


Sezon öncesi dört resmi maça çıkan Galatasaray, UEFA Avrupa Ligi’nde oynadığı karşılaşmalarında 1 galibiyet ve 3 beraberlik elde etti. Son olarak Karpaty Lviv deplasmanında maçın uzatmalarında yediği golle bu sezon Avrupa defterini kapatan sarı – kırmızılı ekip, Süper Lig’in ilk iki haftası sonucunda da henüz puanla tanışabilmiş değil. Ligin açılış mücadelesinde Sivasspor’a deplasmanda 2-1 yenilen Galatasaray, geçen hafta Ali Sami Yen’de Bursaspor’a 2-0 yenilerek tarihinin en kötü lig başlangıçlarından birini gerçekleştirdi.İlk üç puanı ligin en zorlu deplasmanlarından biri olan Eskişehirspor karşısında almak isteyen Sarı Kırmızılı takım mutlak galibiyeti hedefliyor…

Florya stüdyosunda saat 21.00’de başlayacak “Maç Başlıyor” programında spor yazarı Turgay Renklikurt, Can Erbesler’in konuğu…Atatürk stadına canlı bağlantılar,röportajlar ve yorumların yanısıra çok özel görüntüler bu programda sizleri bekliyor...

62. Emmy ödülleri cnbc-e de yayınlanacak

Televizyon dünyasının Oscarları kabul edilen Emmy ödülleri Pazar günü CNBC-e, e2 ve HD-en kanallarından izleyici ile buluşacak. Gecenin en büyük favorileri ise CNBC-e'de yayınlanan 'The Pacific' ve e2'de yayınlanan Mad Men.

Dexter, Desperate Housewives ve Breaking Bad gibi yapımlar da birçok kategoride yarışıyor.

Ödüllerden biri Clooney’e
Gecenin en anlamlı ödüllerinden biri olan Bob Hope Humanitarian Ödülü, bu yıl ünlü Hollywood yıldızı George Clooney’e verilecek. Altı yıldan sonra ilk defa yeniden verilecek olan ödül daha önce Oprah Winfrey, Bill Cosby ve Danny Thomas’a verildi.

Pasifik Cephesi’nin hikayesi 24 dalda aday
62. Emmy Ödülleri’nin bu seneki en büyük adayı Steven Spielberg ve Tom Hanks’in yapımını üstlendiği 200 milyon dolarlık bütçeyle dev yapım The Pacific.

II. Dünya Savaşı’nın Pasifik cephesini anlatan 10 bölümlük bu mini dizi tam 24 dalda aday gösterildi. Ödüle doymayan Mad Men ise bu sene 17 dalda Emmy’e aday oldu.

En iyi Drama dalında e2 dizileri MadMen, Dexter ve Breaking Bad altın heykelciği kazanmak için yarışıyor. Aynı zamanda MadMen, Dexter ve Breaking Bad’in yıldızları Jon Hamm, Michael C.Hall ve Bryan Cranston ise En İyi Aktör-Drama dalında birbirlerine karşı yarışacaklar. MadMen’in güzel yıldızı January Jones, CNBC-e dizisi The Closer’in dişli polisi Kyra Sedgwick’e karşı En İyi Aktris–Drama dalında yarışacak.

Komedi de CNBC-e ve e2
CNBC-e ve e2 dizileri komedi dalında da ön plana çıkıyor. The Big Bang Theory’nin komik çocuğu Jim Parsons En İyi Aktör–Komedi dalında aday olurken, The New Adventures of Old Christine’nin komik kadını Julia Louis-Dreyfus’da En İyi Aktris– Komedi dalında Emmy adayı oldu.

Farklı dallarda aday CNBC-e ve e2 dizi ve programlarını aşağıda bulabilirsiniz: The Pacific (24) MadMen (17), Breaking Bad (7), Dexter (7), Two and a Half Men (6), The Big Bang Theory (5), 24 (5), How I Met Your Mother (4), The Daily Show With Jon Stewart (4), The Simpsons (4), The Tonight Show With Conan O’Brien (4), The Tudors (4), The Closer (2), CSI: Crime Scene Investigation (2), The New Adventures of Old Christine (2), The Prisoner (2), Bored To Death (1), Chuck (1), Desperate Housewives (1), Family Guy (1), iCarly (1), Late Night With Jimmy Fallon (1), Heroes (1), Hung (1), Nip /Tuck (1), South Park (1)...

29 Ağustos'ta Los Angeles’te sahiplerini bulacak olan 62. Emmy Ödülleri CNBC-e ve e2 ve HD-en’den canlı olarak 30 Ağustos Pazar’ı Pazartesi’ye bağlayan gece kırmızı halı seremonisi ile saat 02:00’de başlayacak ve 03:00’te ödül töreni ile sabah 06:00’ya kadar devam edecek.

62. Emmy ödülleri cnbc-e de yayınlanacak

Televizyon dünyasının Oscarları kabul edilen Emmy ödülleri Pazar günü CNBC-e, e2 ve HD-en kanallarından izleyici ile buluşacak. Gecenin en büyük favorileri ise CNBC-e'de yayınlanan 'The Pacific' ve e2'de yayınlanan Mad Men.

Dexter, Desperate Housewives ve Breaking Bad gibi yapımlar da birçok kategoride yarışıyor.

Ödüllerden biri Clooney’e
Gecenin en anlamlı ödüllerinden biri olan Bob Hope Humanitarian Ödülü, bu yıl ünlü Hollywood yıldızı George Clooney’e verilecek. Altı yıldan sonra ilk defa yeniden verilecek olan ödül daha önce Oprah Winfrey, Bill Cosby ve Danny Thomas’a verildi.

Pasifik Cephesi’nin hikayesi 24 dalda aday
62. Emmy Ödülleri’nin bu seneki en büyük adayı Steven Spielberg ve Tom Hanks’in yapımını üstlendiği 200 milyon dolarlık bütçeyle dev yapım The Pacific.

II. Dünya Savaşı’nın Pasifik cephesini anlatan 10 bölümlük bu mini dizi tam 24 dalda aday gösterildi. Ödüle doymayan Mad Men ise bu sene 17 dalda Emmy’e aday oldu.

En iyi Drama dalında e2 dizileri MadMen, Dexter ve Breaking Bad altın heykelciği kazanmak için yarışıyor. Aynı zamanda MadMen, Dexter ve Breaking Bad’in yıldızları Jon Hamm, Michael C.Hall ve Bryan Cranston ise En İyi Aktör-Drama dalında birbirlerine karşı yarışacaklar. MadMen’in güzel yıldızı January Jones, CNBC-e dizisi The Closer’in dişli polisi Kyra Sedgwick’e karşı En İyi Aktris–Drama dalında yarışacak.

Komedi de CNBC-e ve e2
CNBC-e ve e2 dizileri komedi dalında da ön plana çıkıyor. The Big Bang Theory’nin komik çocuğu Jim Parsons En İyi Aktör–Komedi dalında aday olurken, The New Adventures of Old Christine’nin komik kadını Julia Louis-Dreyfus’da En İyi Aktris– Komedi dalında Emmy adayı oldu.

Farklı dallarda aday CNBC-e ve e2 dizi ve programlarını aşağıda bulabilirsiniz: The Pacific (24) MadMen (17), Breaking Bad (7), Dexter (7), Two and a Half Men (6), The Big Bang Theory (5), 24 (5), How I Met Your Mother (4), The Daily Show With Jon Stewart (4), The Simpsons (4), The Tonight Show With Conan O’Brien (4), The Tudors (4), The Closer (2), CSI: Crime Scene Investigation (2), The New Adventures of Old Christine (2), The Prisoner (2), Bored To Death (1), Chuck (1), Desperate Housewives (1), Family Guy (1), iCarly (1), Late Night With Jimmy Fallon (1), Heroes (1), Hung (1), Nip /Tuck (1), South Park (1)...

29 Ağustos'ta Los Angeles’te sahiplerini bulacak olan 62. Emmy Ödülleri CNBC-e ve e2 ve HD-en’den canlı olarak 30 Ağustos Pazar’ı Pazartesi’ye bağlayan gece kırmızı halı seremonisi ile saat 02:00’de başlayacak ve 03:00’te ödül töreni ile sabah 06:00’ya kadar devam edecek.

cirque du soleil gösterisi dünya basketbol Şampiyonası



Semazen gösterisi ve Mehteran Takımı ile renklenen açılış gecesinde Sezen Aksu, Fatih Erkoç, Müslüm Gürses, Yunanistan'ın güçlü sesi Harris Alexiou ve İtalyan tenor Alessandro Safina'nın yanı sıra Anadolu Ateşi dans topluluğunun da dev prodüksiyonu Troya ile sahne aldı. Unutulmaz gece Türkiye'nin girişimleriyle dünyada ilk kez başlatılan Children of the World (Dünya Çocukları 2010) projesi kapsamında 110 ülkeden 300 çocuğun dünya bayrakları eşliğinde ünlü müzisyen Kıraç ile birlikte seslendirdikleri Dünya Basketbol Şampiyonası şarkısıyla sona erdi.